İcma, lügat itibariyle “azim” ve “ittifak” manalarına gelir. Istılahta ise, “Ümme-i Muhammed’in müçtehitlerinin şer’î bir hüküm üzerine ittifak etmeleridir”.

Kıyas lugatte; ölçmek, takdir etmek ve mukayese manalarına gelir.

Istılahta ise; “bir meselenin hükmünü, o meseleye benzeyen diğer bir meselede izhar etmektir.”

 “Bu gün sizin için dininizi kâmil kıldım ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım”(Maide 3) ayet-i kerimesinin mucebince, dinimizde eksiklik tasavvur olunamaz. Yine ehâdis-i sahihaların delaletiyle, hiç şüphesiz olarak biliyoruz ki, İslam dini bu mekemmeliyyeti ile kıyamete kadar devam edecektir.

 Bununla beraber, “Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz” (yani zamanın değişmesiyle, aslî hükümlerden olmayan, bir takım meselelerin değişmesi inkar olunamaz) kaide-i külliyesince, değişen zamanın değişen meselelerine verilecek hükümler için, deliller aranır olmuştur.

 Bu meselelerin halli kitap ve sünnette sarahaten bulunamamaktadır.

 Muaz bin Cebel hazretlerine, Peygamber S.A.V Efendimiz; “Bir mesele ki kitap ve sünnette bulamazsan nasıl hükmedersin”, sualine: “İctihad ederim” cevabıyla ortaya çıkan kıyas ve:

“Benim ümmetim dalalet üzerine ittifak etmez” hadis-i şerifiyle beyan buyrulan icma delilleri, İslam binasının mükemmeliyyeti ve bu mükemmeliyyetin kıyamete kadar devamı için, kitap ve sünnetten sonra vazgeçilmez iki direği haline gelmiştir.

BİR KIYAS NASIL MEYDANA GELİR

 Kıyası rükünleri (yani kıyası meydana getiren şeyler) dörttür:

1. Asıl

2. Feri

3. İllet

4. Hüküm

Bir hükme, kıyas yoluyla varabilmek için, önce o meseleye benzeyen ayet-hadis ile sabit bir hüküm bulmak icabeder. İşte bu hükme “asıl”, ona benzeyen hükme “feri”, hükümde müessir olan, benzeme yönüne de “illet” denir.

Müctehid “asıl” olan birinci meseledeki hükmü, ona benzeyen “feri”ye geçirir. Asıldaki hükmün aynını feride de ispat ve izhar eyler. Bu yaptığı işe kıyas denir.

Bazı meseleler, birbirine o kadar benzer ki Müctehid orada, illet arama lüzumu dahi hissetmez. Böyle yerlerde sadece kıyasa mâni teşkil edecek bir hususun olup olmadığına bakılır.

Kıyasın beş şartı vardır:

1.Asıl olan meselede, şer’î bir hükmün sabit olması.

2. Sabit olan bu hükmün bir illetinin bulunması.

3. İlletin, illet-i kâsıra olmayıp, illet-i müteaddiye olması. Yani asıl meseledeki hükmü meydana getiren illetin, sadece o meseleye mahsus olmaması.

4. Feri olacak mesele, bir nas ile sabit bulunmaması. Zira başka bir meseleye ne kadar benzerse benzesin, bu takdirde o nassın hükmüyle amel olunur. “Tasrih mukabelesinde ictihada mesa’ yoktur” (Hakkında Ayet ve Hadis olan bir meselede, içtihad ile amel edilmez) kaide-i külliyesi, bu hususu ifade eder.

5. Asıl olan meselenin ala hılafil kıyas (istinâen) sabit olmaması. Eğer bir meselenin hükmü, kıyasa muhalif olarak istisnaen sabit olmuş ise, artık o meselenin hükmü kendisine mahsus kalır. Başkası kendisine kıyas edilmez.

İCMA NASIL MEYDANA GELİR?

 “Bir asırdaki, bütün müçtehitler, nasıl olurda bir araya gelip, aynı fikirde olduklarını söyleyebilirler. Böyle bir toplanma imkanı, o zaman için mümkün değildi. Toplanmamış iseler aynı fikirde olduklarını nasıl bilebilirsiniz?”

 İttifakın meydana gelmesi için illa bir yerde toplanıp da her müçtehidin fikrini beyan etmesi gerekmez.

O mesele hakkında müçtehitlerden bazılarının görüşlerini beyan etmesi, diğerlerinin ise kendilerine bu mesele ulaşıp, düşünme müddeti geçtikten sonra sükut etmesi, ittifak için kafidir. Eğer müçtehit farklı fikirde ise, bunu muhakkak surette sarahaten beyan eder.

 Bizim bu ittifak ve ihtilafları bilmemiz, elbette mümkündür. Eğer bu inkar edilirse, inkar edenlere, Milattan 3400 sene evvel, Eflatun’un, Atina’dan Mısır’a geldiğini, orada talebelik yaptıktan sonra İtalya’ya geçtiğini, hangi vasıta ile bildiklerini sorarız.


incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com