Babası Ebû Uhayha câhiliyette, Mekke’de o kadar hatırlıydı ki, ona hürmeten sardığı sarığın şeklinde kimse sarık sarmaz ve “Züttac” (Tac Sâhibi) diye anılırdı.

 

Sahâbe-i Kirâm Habeşistan’a hicretinde, bir rivâyete göre de Rasûlüllah Efendimiz’in Medine-i Münevvere’ye hicretinden sonra hastalanmış, ve “Muhammed’e tâbî olanlara edilmedik cefâ bırakmayacağım” diye sayıklayarak can vermiştir. [Ne kötü ölüm, ne fenâ sonuç...]

 

Eban Hz. câhiliyetinde Fahr-i Âlem Efendimize ve Müslümanlara şiddetli düşmandı. Ticâretle Şam’a gittiğinde, bir rahib’e Rasûlüllah Efendimiz hakkında “İçimizde biri zuhur etti. Hz. Musa ve Hz. İsa gibi kendisi peygamber gönderildiğini iddia eder, sen ne dersin?” dedi. Rahib:

- Adı nedir? dedi. Eban:

- Muhammed, diye cevap verdi. Rahip:

- Sana onun sıfatlarını söyleyeyim, deyip Efendimiz’in güzel hâllerini sayınca, Eban:

- Evet öyledir, dedi. Rahip:

- Öyleyse, vallahi o zât önce Arap kavmine sonra bütün arzdakilere gâlip gelir. Benden kendisine selâm ve hürmet götür, dedi.

Eban, Mekke’ye gelişinde, Efendimiz ve Eshâb’ı hakkında evvelki gibi aleyhte olmadı ve Hudeybiye dönüşünde Sultanül Enbiya Efendimiz’e tâbî olup îman etti.

 

Sıddık-ı Ekber’e, biraderleri, Hâşimî oğullarının durumuna bakarak onların bîatı üzerine bîat etmiştir.

 

Eban Hz. Hicri 15 târihinde, Hz. Fâruk’un hilâfeti zamanında Suriye vak’alarında bir okla yaralanıp yarım saat sonra kelime-i şahâdet getirerek şehit olmuştur.

   
© incemeseleler.com