İctihad: Şer'î hükmü, şer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmek olarak ifade edilebilir. Peki ictihad kapısı kapanmışmıdır, yoksa hangi şartlar kendisinde bulunan bir kimse bu asırda da ictihad yapabilir?

Sekizinci hicret asrının ortalarına doğru, her dört mezhebe mensup müctehitlerin teşriî ictihatlara artık bir nihâyet verilmesi hususunda mütâbık kaldıkları zannolunmaktadır. Böyle bir hükmün kabulü, islâmiyeti haraketsizliğe mahkûm etmiş bulunur ki, şer’i Muhammedînin ibdâi fikri ile taban tabana zıddır.

Tarih, içtihat kapısının kapanması hususunda iki hâdiseden rivâyeten bahsetmektedir. Meşhur İmam-ı Gazalî’nin müşâhade ve rüyalarından çıkan mânâya göre, artık bu tarihten sonra yeni bir teşriî usulün ibda’ı yani bir mezheb kurulması Allah’ın emri ile men olunmuştur. Diğer bir rivâyete nazaran Sadrı Şeri’a unvanını haiz Abdullah İbnü Mes’ut el Mahbubî, beşinci bir mezheb ibda’ına teşebbüs eylemiş ise de; yine bir rüya sebebiyle bu işten vaz geçmeye mecbur olmuştur.

Rüyasında, kendisini dört kapısı ve bu kapıların üzerinde dört penceresi bulunan gayet muntazam, dört köşe bir mabette gören Sadrı Şeri’a’ya Cebrâil gözükerek, mabedin ahengini ve nizamını bozmadan bir beşinci kapı ve pencereyi açıp açamayacağını sormuş;

Sadrı Şeri’a, buna kudreti yetişemeyeceği cevabını verince Cebrâil kendisine, tasavvur etmekte bulunduğu adlî ıslahatın tahakkuku hâlinde İslâmiyet’te mevcut ahengin de böylece bozulacağını ve binâenaleyh tasavvurlarından vaz geçmesini ihtar eylemiştir. Sadrı Şeri’a, bu andan itibaren ictihat kapısının kapanmış bulunduğuna hükmetmiştir.

Hakîkâte müşabih bulunmak ve muhtemel olabilmek vasıflarını nefsinde cemeden menkibeler de, tarihî hakîkâtlerin menbaı vazifesini görürler. İnsan, ilmine rağmen bazan kemâlden mahrum ve acz içerisinde bulunmaktadır. İhtirasa boyun eğmemiş seciyeler hakîkâten enderdir. Bahis mevzuumuz bulunan tarihçede böyle bir seciyeye sahip olarak yalınız İmam-ı Azam’ı görmekteyiz, ki müşarünileyhin mezar taşına “Hayatını hakîkâta vakfetmiş” ibâresi yazılsa becadır.

Gerek Gazalî ve gerekse Sadrı Şeri’a’nın birer mezhep sahibi olmak, tasavvurlarından feragat etmek sebebini âlî bir kuvvetin tahrikine izafe eylemek lüzumunu duymuş ve bunu yaparken de yeni yeni ihtirasların meydana çıkmasını önleyerek, islâmiyette huzur ve sükûnu temin eylemek gibi büyük bir fikirden mülhem bulunmuşlardır.

İmam-ı Gazali ile Sadri Şeri’a, beşinci bir mezheb ibda’ından feragat eylemekle, uzun zamandan beri istimâl olunan hukuku tasdik eylemiş bulunuyor. Bundan sonra yeni bir mezheb ibda’ edilemeyeceğini ifade etmiş oluyorlardı. İşte ictihat kapısının kapanması hususunun bu iki âlime isnat edilmesi keyfiyetinin esası budur.

Ancak; bu dört imamın vaz etmiş bulundukları kâide ve usullere tebaan yeni yeni meselelerin halline masruf mesaî, nihayet bulmamıştır. Bu gün dahi müftüye arz olunan yeni bir mesele için bir hal tarzı bulunabilmektedir. Dört imam tarafından tesis edilmiş bulunan usullerin, yeni bir meselenin halline kâfi gelmeyeceğini iddia eden müctehit, hem günaha girmiş hem de cehlini göstermiş olur. Hakiki bir İslâm âlimi, kendisine arz olunan her nevi meseleye bir hal şekli bulmakla mükelleftir. Bu müctehidin dikkat edeceği tek nokta, mesâisini dört mezhepten her hangi birisince kabul edilmiş olan usul ve kâidelere istinad ettirebilmektir.


İslâm dini uleması, her ilim adamının, hakâyıkı hukukiye ve adliyye teharrîsi zımmında kendine göre, yeni yeni usul ve kaideler vaz etmekte serbest olacağını kabul etmemektedirler. Hukuk alimlerinin ihtilâfa düşmelerinden, beşer efkârının teşevvüşe uğramasından ve sonu gelmeyecek olan yeni yeni usuller ve mezhepler dolayısiyle, hiç bir lüzum ve zaruret olmadan beyhude münâzaa ve münakâşaların meydana çıkmasından korkmaktadırlar. Ancak; müctehitler, mevcut dört mezhepdeki kâide ve usûllerden arzu ettiklerini istimâl etmekte tamamiyle serbesttirler.

Kısaca ifade edilmek istenirse, dört mezhepde mevcut kâide ve usûller ile mesele halli hususunda ictihad kapusu daimi surette açıktır. Bu dört mezhepde mevcut usûl ve kaideler haricinde usul ve kaideler meydana getirmek, bir beşinci mezhep icad etmek ve bu suretle hukuk ilminde ve ictihatta ihtilâl yaratmak isteyenler için ictihat kapısı ebediyyen kapalıdır.

Sava Paşa kendini ve eserini şöyle anlatıyor:

“Ben hıristiyanım ve dinime mutekidim; fakat hakikî bir hıristiyan, bütün insanlara bîtaraf muamele edendir. İslâm Hukukunu bu zaviyeden tamamen bîtaraf tetkik ettim ve en büyük hürmete şâyân gördüm” demektedir.

SavaPaşa’nın İslâm Hukuku nazâriyatı hakkında bir etüd” adlı  kitabından kısaltılarak alınmıştır.

   
© incemeseleler.com