*  Malûm olduğu üzere Resuli Ekrem (S.a.v. )Efendimizi görmek şerefine nail olan veya kendisi âmâ bulunmakla Resuli Ekrem tarafından görülmüş bulunan her hangi bir müslümana sahabî denir. Cem'i: Sahabe ve Ashabdır.

Bazı zevata göre bir müslümanm ashaptan olabilmesi için Resulâllaha mülâki olduğu zaman bulûğ çağına erişmiş bulunması lâzımdır. Fakat bu iddia, doğru değildir. Buna nazaran Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin gibi genç zatların ashabdan sayılmamaları lâzım gelir. Hal buki bunların ve emsalinin sahabeden olduklarında ittifak vardır.

*  Bazı zatlara göre de bir müslümanm sahabeden olabilmesi, Resuli Ekreme uzun bir müddet musahip olmasına, ondan dinî malûmat almış bulunmasına mütevakkıftır. F kat bu noktai nazarda cumhuri ulemaca kabul edilmemiştir. Hadîs âlim¬leri, Rasulâllahı görüp ondan bir hadîs veya bir kelime rivayet eden veya Resuli Ekremi yalnız bir kerre görmüş bulunan her hangi müslümam sahabeden saymışlardır.

Hattâ   Resulâllahı   müslüman   olarak   görüp de sonradan نعوذباالله  irtidat ve irtihali nebeviden sonra tekrar ihtida eyleyen bir kimseyi de sahabeden saymaktadırlar. «Eş'as ibni Kays» ve ems' i bu cümledendirler. Bunların rivayet ettikleri hadîsler de «Mesanid» denilen hadîs kitaplarına dercedilmiştir. Çünkü itibar hatimeyedir. Araya giren irtidad hâdisesi, bilâhara vukubulan nedamet ve istiğfar sebebiyle affedilmiş bulunur.

*  Ecillei tabiinden olan Sa'id ibni Müseyyebden rivayet edilen bir kavi göre de Resuli Ekrem ile bir veya iki sene beraber bulunmamış, onunla bir veya iki gazaya iştirak etmemiş bir müslüman, sahabeden sayılmaz.
Bu kavil, sahabe sahasını darlatmaktadır. O halde hicretin onuncu senesinde müslüman olan «Cerir ibni Abdullahil' becelî» ve bilhassa Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin gibi genç zatlar, Resuli Ekrem ile beraber gazvelerde bulunmamış olduk¬ları cihetle sahabeden sayılmamak lâzım gelir. Binaenaleyh bu kavil doğru görülemez.    Bahusus bu kavli ibni Müseyyebden rivayet eaenler arasında Muhammed ibni Ömeril vakidî vardır. Bu zat ise hadîs hususunda zayıftır.                             .

Velhasıl: A'midinin de dediği veçhile eşbeh olan şudur ki:

Resulüllahi her gören Müslüman sahibidir. İmam Ahmedin ve İmam Şafiîye müntesip bir çok zatların kanaatları da böyledir. Mâliki ulemasından İbni Hacibin muhtarı da budur. Çünkü sohbet, aza da çoğa da şamildir [Umdetülkari, cilt: 7. sahife: 584 — 585.].
Filhakika ammei ulemaca kabul edilen kavle göre Resuli Ekremi velev bir defa olsun, müslüman olduğu halde görmek şerefine nail olan ve müslüman olarak âhirete irtihal eden her zat, ashapdan ma'duttur.

* Bir zatın Sahabeden olduğu, ya tevatür ile veya şöhret ile veya Ashabı Kiramdan bazılarının haber vermelerile sabit olur.
Adaleti sabit, iddiası muktezai zahire uygun olmak şartile bir zatın sahabeden olduğu, kendisinin haber vermiş olmasile de sabit olabilir [Umdetülkari, cilt: 7. sahife: 584 — 585.].                               

* Ashabı Kiram başlıca üç mertebeye ayrılmıştır: Birinci mertebede bulunanlar, Mekkei Mükerremenin fethinden evvel hicret eden sahabei Güzindir. Bunlara «Muhacirin» denir. İkinci mertebede bulunanlar, Medinei münevvere ahalisinden olup muhacirlere, yardım, dini İslâmın intişarına gayret eden Ehli imandır. Bunlara da «Ensar» denir. Üçüncü mertebede bulunanlar da Mekkei Mükerremenin fethinden sonra Medinei Münevvereye hanelerini nakleden sahabei Kiramdır. Bu zatlara muhacir adı verilmemiştir. Çünkü Mekkei Mükerreme fethedil¬mekle Medinei Münevvere ile birleşmiş, ikisi de Darülislâm bu¬lunup Resurüllahın idaresine tabi' olmuş olduğundan artık buların birinaen diğerine nakli hanede bulunmak, bir muhaceret sayilamazdı.

Muhacirini Kiramın en sonu, Peygamber Efendimizin muhterem amcası Abbas Hazretleridir.
Nebiyyi Alişan Efendimizin mübarek sohbetile şereflenmek onun ulvî nazarına nail olmak, onun Nezih, latif cemalini görmüş bulunmak, en büyük bir bahtiyarlıktır, bu sohbet ve ruyetin o kadar manevî bir tesiri vardır ki bunun müddeti ne kadar  az olursa olsun bu, kendisine nail olan zata din bakımından ebedî bir şeref, bir ulviyet verir, onu peygamberlerden sonra ehli imanın en yüksek mertebelerine yükseltir, onun için dünyada da, ve ahirette de feyiz ve saadete vesile olur.
Binaenaleyh ashabı kiramdan hepsi de fevkalâde hürmete lâyık ve indallah yüksek dereceleri hâiz bulunmuşlardır. Bu¬nunla beraber efdaliyet itibarile dereceleri mütefavittir.

*  Müslümanlarca Ashabı kiramın efdalı sırasile Hulefai Raşidin denilen Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali رضوان الله تعالي عليهم اجمعين) hazaratıdır. Bunlardan sonra bir hadis şerif ile ehli cennetten oldukları tebşir olunan ve bu cihetle kendierine «Aşerei mübeşşere »denile zatların mütebakisidir. Aşerei Mübeşşerenin dördü, Hulefai Raşidîndir. Diğerleri de:    Zübeyr ibnil'avvam, Talhatibni Ubeydillâh, Sa'dibni Ebi Vakkas, Saidibni zeyid, Ebu Ubeydetibnü'cerrah Abdurrahman ibni Avf hazaratıdır.

Bunlardan sonra da Ashabı kiramın Efdalı Bedir Gazvesinde bulunan sair ashabı kiramdır, bunlardan sonra da Uhud. Gazvesinde bulunan sair Ashabı güzindir, bunlardan sonra da Hudeybiye musalehasında bulunan sair Sahabei kiramdır.

*  Ashabı kiramdan bir çokları İslâmiyetteki kıdemleri i'tibarile ayrıca bir fazileti haizdirler. Maamafih sahabei güzin arasında bir çokları da vardır ki, şerefi İslama müahharan nail oldukları halde bu şerefe daha evvel nail olmuş olanların bir kıs¬mından afdal bulunmuşlardır. Nitekim Ömer İbni Hattab Hazretleri,   kendisinden evvel şerefi  İslama nail bulunmuş olan, Bilâli Habeşî Hazretlerinden afdal bulunmaktadır.

* Resuli Ekrem Hazretlerinin sohbetlerinde daha ziyade bulunmuş, ondan daha "ziyade dinî malûmat almış, gazevatı İslâmiyeye daha ziyade iştirak etmiş, İslâmiyetin etrafa yayılmasına daha çok çalışmış olan bir sahabînin fazlü şerefi şüphe yok ki, bu kadar muvaffakiyetlere nail olamamış olan diğer sahabeden daha fazladır. Maahaza her birinin kadr ve şerefi yine fevkalâde yüksektir, her birisi için tarafı İlâhîden bir nice ecr ve sevap mev'ut bulunmuştur. Ezcümle: لايستوي القعدون من المءمنين غير اولي الضرر والمجاهدون في سبل الله باموالهم وانفسهم فضل الله المجاهدين باموالهم وانفسهم علي القعدين درجةً وكلا وعدالله الحسني فضل الله المجاهدين علي القعدين اجراً عظيما)

âyeti kerimesi de bu hakikati nâtıktır.

Bu âyeti celîle, Bedir gazvesi üzerine nazil olmuştur. Ashabı- kiramdan ba'zıları buna iştirak edememişti, âmâlığı cihetiyle ma'zur bulunan İbni Ümmi Mektum Hazretleri de bunların arasında' idi. Bu âyeti kerîmenin nuzuli, hepsinin kalbini tatyîb, hepsini de cennetle tebşir etmiş oldu. Bununla buyurulmuş oluyordu ki: «Ma'zur olmayan mü'minlerden oturup kalanlar ile Allah yolunda mallariyle, canlariylfe mücahede edenler müsavi olmazlar. Allah Taalâ, mallariyle, canlariyle savaşa atılanları, oturup kalanların üzerine mertebece i'lâ buyurmuştur. Allahü Taalâ hepsine de güzel mükâfat Cennet  vadetmiştir. Maamafih Allah Taalâ mücahitleri oturup kalanların üzerine büyük bir mükâfat ile tafdil buyurmuştur.»

Demek oluyor ki: Mü'minler, cihada iştirak etmiş olsunlar, olmasınlar, güzel i'tikatları, güzel niyetleri sebebiyle hüsnaya, ya'ni Cennete, uhrevî mükâfata nail
olacaklardır وكلا وعدالله الحسني) nazmi celîli bunu müjdelemektedir. Şu kadar var ki: Bir mazereti olmadığı halde her nasılsa cihada iştirak etmemiş olan bir mü'minin uhrevî mertebesi, bu cihada iştirak eden mücahide  bu bakımdan  müsavi olmayacaktır. Maamafih böyle bir mü'minin başka güzel amelleri bulunabilir ki bu yüzden bir çok mücahitlere müsavi veya onlardan efdal olabilir.

Binaenaleyh bütün mü'minler hakkında daima hüsnü zanda bulunmalıdır, hiç birinin kaderini tenkise cüret göstermemelidir. Bahusus Ashabı Kiram hakkında nasıl bir düşüncede bulunmak icap edeceğini bu âyeti kerîmeden güzelce anlayarak ona göre hareket etmelidir.

   
© incemeseleler.com