Kinayeli sözlerle verilen talâk, bâin olduğu gibi, o sûretlerde, sarih elfâz ile, olan talâk dahi bâindir (2).

Bu iki suret arasındaki fark, birinde niyyet ... lâzım ve diğerinde gayri lâzım olmasındadır. Sarih bâinin, niyyete ve karineye ihtiyacı yoktur. Talâkı bâin: zevcenin iddeti bâki olsa da, zevcin ric'ata hakkı olmayan talâktır (3).

Talâkı bâin vermeğe (ibane) ve o zevceye (mübane) denir ki, İbane ayırmak ve mübane, ayrılmış demektir (4). Aslı masdar olan beynunet ayrılmaktır. Onun âtîdeki veçhile, târif ve taksiminden, talâkı bâînin hükmü meydana çıkar.

------------

(2) Onlarda niyet dahi lâzım olmadığından, bunda (olan) ve elfazı kinaiyyede, niyyetin veya halin delâleti şart kılınmasına, işareten (verilen) denilmiştir. Şuüç kinaye istisna edilmiştir ki: iddet et, rahmini ibra et, sen artık teksin, gibi sözler, talakı rec'îyi intaç eder. Zevcesine, onların birini — hilim — ve rıza halinde söyleyenin talâkı, niyyete mütevakkıf olup, eğer niyyeti, talâk ise bir rec'î vâki olur.Değilse olmaz. Meğer ki, hal delâlet eyleye.

(3) Vekâlet babında, tevkilde işhat, şart olmadığına teferrüatlı olarak geçenmeseleyi, unutmayınız.

(4) Mubâneye (mebtute) dahi demişler ise de, biz mebtuteyi, talâkın müntehası ile mutallâka, mânâsında kullanacağız.

   
© incemeseleler.com