Kıyam, rükû ve secdede —ervah âleminden geldiği gibi— hem ervah âlemine ve hem de gayb meskenine dönüşe işaret vardır.

Okuyuş sırasında, hibe olunmuş (ruh) ile bu mukaddes mertebede bulunur ve Cenâb-ı Hak ile, (onun kelâmını okuyarak), konuşmuş ve mukaddes mahalden hitap etmiş olur. Bu münâcattan ve bu huzurdan manevî zevk alarak kıraet(i- Kur'ân)dan feyz (41) alır. Cesedinin tamamı, bu zevklere dalmış ve sarılmış, (Vücud) kalıbı (nı)n tamamı, dile gelmi olur. Bu nisbet —büyük ve geniş olmakla beraber— kemâlâta tâlîk ve bilhassa müşahed olunan Kabe'nin hakikatine nisbet edilmi olur.

Rükûa eğildiği vakit, huşûun sonuna varıda manevî yakınlığın fazlalığından, teşbihler okurken başka bir şerefle mümtaz olur. Şübhe siz, eriştiği bu nîmet üzerine, başını rükûdan kaldırırken, hamd eder ve rükû edenlerle birlikte Hak Teâlâ'nın huzurunda kırılmış (gönü ile) durur. Gayp alemindeki meleklere ve şühûd âleminde mevcud sâlih kullar (ın ulaştığ sırlar) a nail olabilmek için vücudunu bezleder.

   
© incemeseleler.com