Tasavvuf klâsikleri arasında şöhret ve yaygınlık açısından en önemli eserlerin başında haklı olarak Kuşeyrî'nin er-Risâlesi'dir. Tasavvufun temel kaynaklarından olup, şerîat ve tasavvuf dengesinin başabaş gittiği bir eserdir. Hicrî ikinci asrın sonlarında ortaya çıkan ve iki buçuk asırlık bir dönemden sonra Kuşeyrî'nin zamanına ulaşan tasavvuf hareketinde zaman içinde şerîattan kopmalar ve uzaklaşmalar görülmeye başlamıştı.

Kuşeyrî'nin hemen eserin mukaddimesinde bu istikamette serzenişlerde bulunması burada yapılan tesbiti destekler mahiyettedir. Kuşeyrî bu hususta şunları söyler: "Dostlar iyi biliniz ki, bu taifeye mensup olan hakikî sûfilerin çoğu yok olup gitmişlerdir. Şu zamanda bu zümrenin kendisi değil,sadece eserleri kalmıştır. Tasavvuf yolunda bir duraklama ve gevşeme baş göstermiştir. Daha doğrusu bu yol hakiki anlamda yok olup gitmiştir. Kendileriyle hidayete ulaşılan şeyhler vefat edip gitmiş, şeyhlerin yollarına tabi olan gençler azalmış, verâ kaybolmuştur. Şerîata hürmet hissi kaybolmuştur. Dine karşı kayıtsızlığı, menfaat temin etmenin en güvenilir vasıtası olarak kabul eden zamanın sofuları, haram ile helal arasında fark görmez olmuşlar, dine ve din büyüklerine karşı saygısız olmayı, adet haline getirmişlerdir(Kuşeyrî, 1993/1413), 36-37)." İşte böylece Kuşeyrî'yi bu eseri yazmaya götüren saikler de ortaya çıkmış oluyor. Bu tür bir eleştirinin hemen eserin başında yer alması ve İslâm ülkelerindeki sûfî cemaatlara hitaben yazıldığını ifade etmesi de eserin adeta tasavvufa çeki düzen vermek için, bugünkü tabirle özeleştiri amacıyla yazıldığını anlatmaktadır. Eserin isminin "mektup, mesaj" anlamlarına gelen er-Risâle diye adlandırılmasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz (Aşkar, 82).
Bu çerçevede er-Risâle gerek tasavvuf tarihinde gerekse İslâm düşüncesinde önemli bir yer tutar. Bu da, eserin tasavvufun, ehl-i sünnet akidelerine tam manasıyla uyduğunu ortaya koymasından ve tasavvufa İslâm zemininde meşru bir yer kazandırmasından dolayıdır. Kuşeyrî'nin bu eseri ve arkasından Gazalî'nin İhyâ'sı ile birlikte tasavvufî fikirler İslâm beldelerinde kolaylıkla yayıldı ve kabul gördü. Bütün bu gelişmelerin ardından müteakip asırlarda tasavvufun müesseseleşerek tarîkatlaşma dönemine girmesi de bunun en büyük delili olsa gerektir. Ayrıca tasavvuf tarihi literatüründe uydurma hadis olup-olmadığı tartışmaları çerçevesinde, Kuşeyrî'nin bu eseri mevzû ve zayıf hadislerin azlığı yönüyle de dikkat çekicidir. Bu hususta yapılan bir çalışmada tesbitler şöyledir:"
Meselâ ilk dönem sûfîlerinden Kuşeyrî'nin eserine baktığımızda bu eserde zayıf ve mevzu hadis çok azdır. Bu eserdeki hadislerin takriben % 90 kadarı Kütüb-i sitte ve diğer sağlam kabul edilen kaynaklardan rivayet edilen hadislerdir(Yıldırım, 2000, 64)."


Kuşeyrî'nin bu eseri, bir giriş ve dört ana bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, eserin yazılış sebebi anlatılmakta, zamanındaki mutasavvıflar şerîattan uzaklaşmaları sebebiyle eleştiriler yapmaktadır. Arkasından sûfîlerin Allah inançları ele alınmakta ve birinci bölümde, tasavvuf ıstılahları yer almaktadır. Burada tamamı 27 adet farklı kavram açıklanmaktadır


İkinci bölümde ise, tasavvuf ahlâkının temel meselelerinden olan makam ve haller yer alır.   


Üçüncü bölüm, haller ve kerâmetlerle ilgilidir. Bu bölümde tasavvufun önemli meselelerinden kerâmet olgusu genişçe ele alınır. Burada Kuşeyrî, kerâmetin cevazını isbat etmekle işe başlar, Kur'anda ve hadislerde geçen kerâmetvarî olaylardan örnekler aktarır. Arkasından velî'nin tarifi ve velâyetin masumiyeti gibi konuları irdeler. Yine tasavvufta önemli bir olgu olan rüyâ meselesine değinir. Bu bölümün son konusu müridlere bazı tavsiyeler ile biter.

Dördüncü ve son bölüm olan bu kısımda sûfîlerin hal tercümeleri anlatılır.
Risâle'nin bu kısmında 83 sûfî'nin hal tercümesi yer alır.


Eser dilimize çevrilmiş olup (Kuşeyrî, 1991), özetle Kuşeyrî'nin tasavvufşeriât dengesinin en üst düzeyde kurulduğu, kuru menâkıblardan uzak ve tasavvufun ehl-i sünnet anlayışıyla uzlaştırıldığı bu kıymetli eseri, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hemen herkesin tasavvuf deyince aklına ilk gelebilecek kaynakların başında gelmektedir. Tasavvuf alan araştırmalarında güvenerek başvurulabilecek bir kaynak olma özelliğini taşımaktadır.

incemeseleler.com / Mustafa Aşkar (Ankara İlahiyat)

   
© incemeseleler.com