Temkin nedir? Bir ihtiyat mıdır, yoksa bir zaruret midir?

Bir yerin namaz vakitlerinin doğru olarak hesaplanabilmesi sadece "geometrik değerler değil, fıkhi ölçülere uygun olan "görülen değer" neticeleri esas alınır. Mesela, güneşin doğuş batışı için "geometrik doğuş-batış değil, çıplak gözle gözlenebilen "görülen doğuş batış" asıldır. Sadece geometrik değerlerin hesaplanması ile elde edlen değerler -bunların sapmasına sebep olan pek çok unsurdan dolayı- gerçek değerleri karşılayamamaktadır.


Bu sebeple Islam alimleri bazı zaruri tedbirler alrnışlardır. Bu tedbirlere düzehmelere "Temkin' adı verilmektedir. Temkin, daha iltiyatli olmak için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhi olarak yapılması zarüri bir düzeltmedir. Bu düzehmeler neticesinde ortaya çıkan değerler fikhi ölçüler uygun hale gelmiş olur.


Temkin nasıl hesaplanır? Osmanlı muvakkitleri bunu nasıl kullanmışlardır?

Temkin vaktinin hesaplanmalarında arazi genişliginin yanında dön hususa daha dikkat edilir.

1- Güneşin yarıçapı (Nısf-ı kutr-i şems),

2- Güneş ışınlarının kırılması (inlusar-ı sıra),

3- Bulunulan yerin yiıksekiği (inhitat-i ufuk)

4- Bulunulan yerin güneşe göre paralaksı (açısı) (ihtilaf-ı manzar)

Bu dört fiziki unsurdan ilk üçü toplanıp dördüncüsünden çıkarılmasıyla elde edilen değere, temkin denilir. Bir şehirdeki yüksekliklerin farklılığı sebebiyle, namazların vakiterinde de farklılıklar olur. Bundan dolayı, namaz vakitleri için astronomların kullandığı deniz seviyesindeki hesaplar kullanılamaz. Insanların meskün olarak yaşadıkları yükseklik tespit edilip bu yüksekliğin hesaba dahil edildiği vakitler kullanılır. "Temkin Müddeti", imsak ve güneşin doğuşu vakitlerinden çıkarılır, diğer vakitlere ise ilave edilir. Bir şehrin temkin müddeti, enlem derecesi ve güne göre değişiklik göstermektedir. Bir şehrin temkin müddeti her gün ve her saat aynı değil ise de her şehir için ortalama bir temkin müddeti vardır.


Maarif nezaretinin 1898 yılında imsak vekilleriyle ilgili yayınladığı 'Muhtasar Ilm-i Heyet' isimli kitapta temkin şöyle anlatılmıştır: "-17 derece üzerine Işâ-i Evvel, -19 derece üzerine de vakt-i fecir ve Işa-i Sani hesap edilir. Fecirden temkin tarh olunmakla imsak bulunur.

(Mekteb-i Bahriye-i Bahane) Fenn-i Heyet Muallimi Yüzbaşı Mustafa Hilmi Efenci, 1306 [m.1888] baskılı Heyet-i Felekiyye kitabının 280-281. sayfalarında da temkinin lüzumundan bahsetmiştir.

1186 (1772) yılında Istanbul için hazırlanan Ruzname'deki yatsı vakitleri temkinlidir, imsak vakti içinde Ruznasne'nin altına şöyle not düşülmüştür. "Imsak temkinsizdir, oruç tutacak kimse on beş dakka önce başlaması gerekti.' Evkat-ı Islamiyye Müzesi Müdürü ve Eyyüb Sultan Camii Muvakkidi Ahmed Ziya Bey, fecrin doğuşu ve vakt-i imsak hakkında şunları söylemektedir: Güneşin doğuşundan önce uf-kun doğu cihetinde meydana gelen iplk gibi ince beyaz aydınlık, ufkun dğer tarafında ince siyah aydınlıktan ayrıldığı anda fecr-i sadık doğdu denir. Bu hadise bir yerin herhangi bir noktası için itibar olunmayıp en yüksek yerin ulkundaki hacksedr. En yüksek yerin ulkunda fecr-i sadık doğduğu halde şehrin tamamı için imsak vakti ve en yüksek yerdeki namaz kılan için hem imsak vakti, hem de sabah namazı nın evvel vakti girmiş olur. Şehrin alçak mahallerinde fecr-i sadıkın doğuşu henüz görülmemesi hasebiyle sabah namazını fecrin görülmesine kadar tehir etmek faziletlidir. Yoksa en yüksek yerde fraCf-i sadıkın doğuşuna kadar yiyip içenler oruçlannı ifsad etmiş olurlar. Istanbul da en yüksek yerine nazaran hesap edilmiş bulunan vakit ile fecr-i sadığın doğuşu arası en fazla yirmi bir dakika sonra oluyor ki imsakten yirmi bir dakka sonra sabah namazı ede edlebilir. (Evkat-ı Salât, Mahfil 1341 (1923), c. III; sy. 35; s. 160-163)


Teknolojinin vakit hesabına tesiri var mıdır?
Namaz vakitlerini hesaplamanın teknoloji ile bağlantısı fazla abartılıyor. Peygamber Efendimizin (sallallah0 aleyhi ve sellem) gösterdiği usulle teknoloji imkanları kullanılmaksızın namaz vakitleri biliniyordu. Hazret-i Allah, hikmeti gereği namaz vakitlerini kolay şeylerle kayıtlamıştır. Asr-ı saadette bu vakitler göz ile bulutsuz ve kuru çöl ufuklarında tesbit edilmiştir. Ancak Müslümanların çoğalması ve şehir hayatı insanların vakitleri behrlemesini  zorlaştırmıştır. Bunu gören alimlerimiz ilk devirlerden itibaren bu ilimle meşgul olmuşlardır. Peygamber Efendimizin (sallallah0 aleyhi ve sellem) talim buyurdukları namaz vakitlerinin, arzın her noktasında tatb115nin mümkün olması için çalışmışlar ve takvimlerin temeli olan vakit cetvellerini hazırlamışlardır Müslümanlar için vakit tesbit etme işini kolaylaştırmışlardır. Alimlerimiz vakitler' hazırlarken dakika dakika milimetrik hesaplamalar söz konusu olduğunda teknoloji bu hesapları kolaylaştınp halandırmıştır.
Teknolojinin devreye girmesiyle rasathanelerde hesaplamalar yapıldı. Bu hesaplamalar sonunda yatsı ve sabah namazı vakitlerinin hesabında kullanılan güneşin irtifası (yükseklik),  küresel trigonometrinin de işin içine dahil edilmesiyle derecelerle ifade edilmeye başlandı. Yapılan hesaplamalarda alimler, sabah namazı vaktinin ğrişinin, yani fecrin doğuşunun, güneşin ufkun -19 derece altına geldiği an olduğunu hesaplayıp bu açıyı esas aldılar. Vakitlerin usturlap, rubu tahtası gibi aletler kullanarak hesap yöntemi ile belirlemenin yaygın olduğu dönemlerde sabah vakti girişi -19 derece irtifa açısı, yatsı vakti girişi ise -17 derece inila açısı kabul edilmişti. Bu derecelerle buldukları vakitlere temkin ilave ederek namaz vakitlerini
takvimlere yazmışlardır.
1982 yılına kadar Diyanet Takvimi dahil bütün takvimler bu derecelerle hazırlanırken 1983 yılında Diyanet Takvimi imsak vaktini -18 dereceyi esas alarak hazırlamaya başladı.
Müslümanların namaz vakitlerinin sınırlarına çok yaklaşmamaları lazımdır, çünkü namaz-ların vakit girmeden kılınma ve oruçların kazaya kalma tehlikesi vardır. Imsak ve yatsıda-ki astronomik şartların aynı olmayışı, imsak vaktinde karanlığa alışmış bir gözün ilk ışığı tespiti, akşam aydınlığa adapte olmuş bir Oran son ışığı tespitinden daha kolay olması, aynı derecenin hem imsak hem de yatsı için kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Bir de imsak vaktinde nem, sis ve sıcaklık değerleri, yatsı valcUndekinden farklıdır. Son olarak imsak ve yatsı vakitlerindeki alacakaranlığın, ufuk hizasında farklı konumlarda oluşması ve böylece farklı yeryüzü şekillerine ait atmosfer tabakalarının ışığı farklı kırması ve farklı konumlardaki
inifalann aynı olmaması, hassasiyetleri artıran sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır. 1958 yılında namaz vakitlerinin yanlış olduğunu yazan bir köşe yazarına, Diyanet işleri Başkanlığınca verilen cevap meseleye son noktayı koymaktadır. "İmsak vaktine gelince; Yazınızda, 'gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar bu vakti güneşin -18 derece ufkun anında
bulunduğu zaman olarak kabul etmişlerdir, diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç millettin imsak vaktinde hangi ibadetleri var ki imsak vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul etsinler. Böyle yapmış olsalar dahi, İslam hey'etşinasları (astronomları) tarafından mezkur vakit, İslami kaidelere göre takdir edilmişken bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden çıkıyor? imsak vakti mebde-i fecrin tulu' ânıdır. Heyetşinasan-ı sabıkamız bu anın -19 derece  inhitat-1 şemse tevafuk eylediğni kabul etmişlerdir. Demek ki islam hey'etşinaslarının imsak
vakti için kabul ettikleri derece -18 derece değil -19'dur." diye cevap vermişlerdir.



Temkin kullanılmadan astronomik derecelerle vakitler belirlenebilir mi, mesela, astronomik tan, fecr-i sadık kabul edilebilir mi?

Time and Data ve US Naval Observatory (USNO) gibi güneş ve ay velilerinin takip edildiği astronomi internet sitelerinde bu bilgiler bulunmaktadır, ancak bunlarla ibadet vakitlerimizi belirleyemeyiz. Mesela, Astronomik tan, yıldız gözlemler' için kullanılmıştır. Yıldız gözlemler' güneş battıktan sonra tan yeri ağarıp aydınlığın vuku bulmasına kadar devam eder. Astronomik tan açısının hesaplanabilmesi için güneşin batma anı ile güneşin doğmaya başlama anı önemlidir.
Fecr-i sadık ise fıkhi olarak gecenin bitip gündüzün başlamasıdır. Sabah namazı vakti ile orucun başlangıcı fecr-i sadıkta olur. Yalnız burada fecr'in birinci fecr (kazib) ve ikinci fecr (sadık) diye iki defa vuku bulduğunu hatırlamak gerekir. Birinci fecirde güneş ışınları ufukta kısa bir süre görünüp kaybolur. Asıl fecr ise bu kaybolmadan sonra vuku bulur. İkin-ci fecirde artık güneş ışınları bir gün boyunca kaybolmamak üzere gelir. Bu meselede ast-ronomi mütehassısı Ahmet Ziya Bey son noktayı şöyle koyuyor: °Avrupalılar fecr-i s'adıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyazlığın tamamen yayıldığı vakti hesap alıyorlar. Bunun için fecir hesaplarında, güneşin irlifâ'ını -18 derece alıyorlar. Biz ise ufuk üzerinde beyaz-lığın ilk görüldüğü vakti hesap ediyoruz. Bunun için de şemsin irlifa'ının -19 derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü İslam alimieri, imsak vaktinin beyazlığın u1k-ı zahiri üzerinde yayıl-dığı vakit değil, beyazlığın ufuk üzerinde ilk görüldüğü vakit olduğunu bildirdiler."


Fazilet Neşriyattan iktibas edilmiştir.

 

 

   
© incemeseleler.com