12. SOHBET: KALBİN 60 HASTALIĞI VE ONLARDAN BİRİNCİSİ OLAN KÜFÜR   

 

 

Allâh’ü Teâlâ buyuruyor ki : “O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar. Ancak Allah’a (nifak ve kötü ahlaktan) hâlis ve pak bir kalb ile varan müstesna.”

 

MÜMİNİN KALBİ YEDİ DALI OLAN BİR AĞAÇ GİBİDİR

 

Evvela şunu bil ki; müminin kalbi, yedi dalı olan bir ağaç gibidir:

 

1. Birinci dal kalbe ulaşır. Meyvesi, sağlam irade ve ihlastır.

 2. Dile ulaşır. Meyvesi, doğru sözdür.

 3.Göze ulaşır. Meyvesi, sani’ ve yaratıcı (olan Allah)ın vahdaniyetine delalet eden âfâki ve enfüsi delillere ibretle bakmaktır.

 4. Ellere ulaşır. Meyvesi, haramdan kaçmak, fakirlere ve yetimlere sadaka vermektir.

 5. Ayaklara ulaşır. Meyvesi, cemaatlere gitmek, haramlardan ve kötülüklerden kaçınmaktır.

 6. Boğaza ulaşır. Meyvesi, helal yemektir.

 7.Kulaklara ulaşır. Meyvesi, yalan, gıybet ve mâ lâ ya’ni (manasız, faydasız, boş şey) dinlememektir.

 

 

 DÖRT ÇEŞİT KALB VARDIR

 

 Bazılarına göre dört çeşit kalb vardır:

 1. Dünyası ile meşgul olan kalb.

 2. Ahireti ile meşgul olan kalb.

 3. Belası ile meşgul olan kalb.

 4. Mevlası ile meşgul olan kalb.

 

 Bunlardan birincisi dünya hayatına rağbet eder.

  İkincisi ibadet eder.

  Üçüncüsü sabreder.

  Dördüncüsü ariftir. Bu dördüncü derece insan için ancak, hayvani sıfatlardan çıkmak, nefsi bu sıfatlardan, kötü ahlaktan ve bâtıni (manevi) hastalıklardan temizlemekle hasıl olur.

 

İsa Aleyhisselâm’ın şu sözünde bu hususa işaret vardır: İki kere doğmayan kişi, semâvâtın melekûtuna[1] giremez.

 

MÜNKERATIN ÇEŞİTLERİ

 

Bundan sonra sen bil ki : Münkerat ya el ve ayak gibi muayyen bir uzva mahsustur, ya da değildir.

 

Birinci kısım sekizdir :

 1. Kalb 

  2. Kulak

 3. Göz

 4. Dil

 5. El

 6. Karın (Mide)

 7. Avret Mahalli 

 8. Ayak.

 

Bu fani (dünyadan) bâki eve (ahirete) giden kişiye, her uzvunu her türlü günahtan muhafaza etmesi lazımdır ki, ona sahip olsun, müttekılerin yolunda sıraya girsin ve şu Ayeti Celile ile kendilerine işaret olunan salih kişilerin derecesine yükselebilsin :

 

 

Ayet Meali : Allah’a ve Peygambere itaat edenler, işte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır ! (Nisa-69)

 

 

 KALBİN ÇİRKİN YÖNLERİ, AFETLERİ VE BUNLARIN İLACI

  

Tarikat-ı Muhammediyye’de bunları araştırdım ve altmış tane olarak buldum (tesbit ettim). Bunlardan birincisi Allah’a küfürdür. Bundan Allah’a sığınırız. Küfür, dünya ve ahirette insanı helak eden şeylerin en büyüğüdür.

Küfrün ne olduğunu mutlaka bilmemiz lazımdır. İman da böyle; ne ile hasıl olur, şartı nedir, kemâli ve bekâsı nasıldır ? (Bütün bunları bilmemiz lazımdır.) Çünkü eşya (varlıklar) zıtları (nı bilmek) ile açığa çıkar, anlaşılır. Küfrü ve insanı küfre götüren şeyleri bilmekle küfürden ve küfre götüren şeylerden kaçınmak hâsıl olur.

 

 Denildi ki : Şerri bildim (öğrendim), işlemek için değil, lakin ondan kaçıp korunmak için.

 

 KÜFÜR : Lügat itibarı ile bir şeyi örtmek, gizlemek demektir. Zira kafirler (iman etmemek suretiyle) Allâh’ü Teâlâ’nın nimetlerini gizlerler. Gece de, karanlığı ile varlıkları örtüp gizlediği için gizleyici manasına gelen “Kâfir”  diye isimlendirilmiştir.

 Istılahta (şeriatta) küfür ; İnanılması gereken şeylere inanmamaktır.

 

 KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ

 

 Küfür dört çeşittir:

 1. Küfrü Cehli,

 2. Küfrü İnâdi,

 3. Küfrü Nifâki,

 4. Küfrü Hükmi.

 

 

 1. Küfrü Cehli : Sebebi cehalettir. Bu da, Semâvât, Arz, Güneş, Ay ve diğer varlıklar gibi Allâh’ü Teâlâ’nın kudretine delalet eden akli deliller hususunda düşünmemek, iltifat etmemek, kulak vermemektir. 

 ŞİİR :

  Her varlıkta Ona bir delil vardır,

  Ki Onun bir olduğuna delalet eder.

 

 Avam insanların küfrü böyle (cehli) dir.

 

 2. Küfrü İnâdi : İnkar yolu ile küfürdür. Musa Aleyhisselâm’ın bir çok mucizelerini ve bir önceki mevzuda zikredilen dokuz delili (mucizeyi) görmelerine rağmen Firavn’ın küfrü gibi. 

 

 Küfrü İnadinin sebebi : Kibirlenmek, riyaset sevgisi ve insanların kötülemesinden korkmaktır. (1)

 

 RUM KRALI HERAKL’İN KÜFRÜ .

 

 Rum Kralı Herakl’in küfrünün sebebi, dünya reisliği (idareciliği) nin elinden gitmesi korkusu idi.

 

 Şöyle ki : Dihyet-ül Kelbi Radıyallâhü Anh, İslam’a davet mektubu ile beraber Peygamberimiz tarafından Herakl’e gönderildi. Dihye Herakl’in yanına ulaşmadan önce, geceleyin Herakl’e birtakım şeyler zâhir oldu; Herakl, geceleyin yıldızlara bakmıştı. Peygamberimizin yücelik alametlerini, dininin zuhurunu, etrafa yayıldığını, diğer dinlerin hükmünün kaldırdığını gördü. Bu halin tesiri ile muzdarip bir şekilde sabahladı. Bu durumu devletin ileri gelenlerine haber verdi. Ona Şam’daki Kureyş tüccarlarından bir kafilede bulunan Ebu Süfyan’ı buldular ve yanına getirdiler. Herakl, Ebu Süfyan’a Peygamberimizin halinden sordu;

 -“O sizin eşrafınızdan mı yoksa fakirlerinizden mi ? Ondan evvel, sizden birisi nübüvvet davası iddia etti mi? Onun ecdadından melik ve emirlik yapan var mıydı? Ona tabi olanların içinde zenginler mi, yoksa fakir ve zayıflar mı var? Onun emri (davası) artıyor mu, yoksa azalıyor mu? Onun dininden dönenler oluyor mu? Onda, ahdini bozma, sözünde durmama hali vaki oluyor mu? Yalan bilir mi? Harplerde galip gelir mi? Gelirse, ekseriya O mu, yoksa muhalifleri mi galip gelir ?”

 Ebu Süfyan bütün bu suallere doğru cevaplar verdi. Bunun üzerine Herakl:

 -“Bunların hepsi peygamberlik alametlerindendir”, dedi.

 Bu hadiseden sonra Dihyet-ül Kelbi, Peygamberimizin mektubu ile beraber Herakl’e ulaştı. (2) Dihye mektubu okuduktan sonra Herakl içinde (kalbinde) gizlemiş olduğu imanı açıkladı ve dedi ki :

 -“Eğer içinde bulunduğum halkıma iman ettiğimi açıklarsam, beni öldürmelerinden korkarım. Yalnız sen şu mektubum ile filan manastırdaki filan rahibe git. O kişi herkes tarafından itimat edilen biridir. Ona “Dağâtır” denilir. Semâvi kitapları bilmektedir. Umulur ki O iman eder ve diğer insanlar da Ona inanırlar.”

 Dihye gitti. Rahip Peygamberimizin mektubunu gördüğünde Onun hak peygamber olduğunu anladı ve hemen iman etti. Kavmini de Peygamberimizin dinine davet etti. Bunun üzerine kavmi Rahibi öldürdüler.

 Dihye Herakl’in yanına döndü ve hadiseyi haber verdi. Herakl dedi ki :

 -“İşte bu mana (öldürülme) korkusu olmasa idi iman ettiğimi açıklardım.” (3) 

 Böylece dünya reisliği (idareciliği)nin elinden gitmesi korkusundan dolayı küfrü imana tercih etti.

 

 3. Küfrü Hükmi : Şeriat hükmünce küfür sayılan her şeydir. Yani; kalben tasdik bulunmasına rağmen , Şâri’ hazretlerinin (Allâh’ü Teâlâ’nın) yalanlama emaresi saydığı söz ve işler (i işlemek) tir.

 Şer’an tazim edilmesi gereken hususları (mukaddesatı) hafife almak gibi...

  

a-  Allah’ü Teala Hakkında :

Allâh’ü Teâlâ’yı layık olmayan sıfatlarla vasıflamak gibi. Mesela ;

* “Allah, semadan bize bakıyor” demek,

* Hasta olmayan biri için “Allah onu unuttu” demek,

* “Ben Allah’tan ve peygamberden uzağım” demek,

* Yine, Allâh’ü Teâlâ’ya bir uzuv isnat etmek,

* Sıfatlarından birisini nefyetmek,

* Allâh’ü Teâlâ’ya zaman veya mekan tavsif (isnat) etmek,

* Allâh’ü Teâlâ’ya sövmek, (4)

* İbadetinde bir şeyi Allah’a ortak kılmak,

* Bir mahluk hakkında “Bunun yaratılması abestir (boşuna yaratılmıştır)” demek ile insan hükmen kafir olur.

 

b- Melekler Hakkında :

* “Senin bana bakışın Azrail’in bakışı gibidir (bana Azrail gibi bakıyorsun)” dese ve bu sözü meleğe olan düşmanlığından dolayı veya alay mahiyetinde söylese kafir olur.

* “Filan kişi Cebrail veya Mikail de olsa onun şahitliğini kabul etmem” dese, “Cebrail de şahitlik etse kabul etmem” dese kafir olur.

* “Bana bin dirhem (para) ver de, filan kişinin ruhunu alması için ölüm meleğine (Azrail’e) vereyim” dese ve bunlara benzer sözler söylese kafir olur.

 

c- Kitaplar hakkında :

* Kuran’ı veya ondan bir harfi hafife alsa,

* Mushaf’ı pisliğe atsa,

* Kuran’dan bir harfi inkar etse,

* Kuran’ı yalanlasa,

* Bir harfini değiştirse veya bir harf eklese,

* Kuran’ı def ve benzeri aletler ile alay ederek okusa,

* Kur’an okumaktan bıktım dese,

 *  Bayağı sözleri arasında onu kullansa , mesela; kadeh dolduranın “Ve Ke’sen Dihekâ Hem dolgun kadehler var, (Nebe’-31) demesi, içki içerken “Ve Kânet Şerâben Tahurâ tertemiz bir şarap oldu, demesi gibi,

* Kuran’ın mahluk olduğunu söylese,

* Tevrat ve İncil’i inkar edip onlara sövse kafir olur.

 

  d- Peygamberlere iman hakkında :

 * Efendimizin sünnetlerinden bir sünnete razı olmamak, (5)

 * “Filan kişi peygamber olsaydı inanmazdım” demek,

 * “Veli peygamberden hayırlıdır” demek,

 * Peygamberimizin sakalı şerifine ihanet yoluyla “sakalcık” demek,

 * Aleyhisselam Efendimize sövmek,

 * Onu “koyun çobanı” demek gibi yüce makamına layık olmayan bir şey nispet ederek ayıplamak,

 * “O (peygamber) Arap’tan değildir” demek v.b. şeyler söylemek küfre götürür.

 

  e- Ahiret günü hakkında :

*  Ahiret günü ve o gün ile alakalı olan hesap, azap, sevap, Havz-ı Kevser, Mizan, Sırat ve Cennet gibi kitap (Kur’an-ı Kerim) ve sünnet (Hadis-i Şerif) ile bize haber verilen hususları inkar etse;

* Öldükten sonra dirilmeyi inkar etse kafir olur.

  * “Allah bana filan kişi ile cennete girmemi emretse, girmem” dese, veya düşmanına “Hakkımı senden mahşerde alırım” dese, o da “Mahşerde benim ne işim var ?” veya “Mahşerde beni nerede bulacaksın ?” dese kafir olur.

*  Kendisine “Dünyayı bırak ki ahiret (nimetlerine) kavuşasın” denilse, o da; “Peşin olan şeyi vadeli ile değişmem” dese kafir olur.

 

 f- Şeriat Hakkında :

* Kim, başka din ve kanunlardan biri için “Muhammed Aleyhisselâm’ın şeriatından daha hayırlıdır, iyidir” derse,

* Başka ilim dallarından biri için “Şeriat ilminden daha iyidir” derse,

* Bir kimseye “Namaz kıl” denildiğinde “bunu tam olarak kim yapıyor ?”, “Namazdan elimi yıkadım”, “Onu (tarlaya) ekmesi için çiftçiye vereceğim”, “Ramazan ayı gelinceye kadar sabret, hepsini bir araya toplayacağım”, “Namaz kılmakla sen ne kazandın” dese kafir olur.

* Bir adama “Namaz kıl, (namazın) tadını alırsın” denilse, o da “Sen kılma, (namazsızlığın) tadını alırsın” dese kafir olur.

 

Kendi küfrüne razı olmak mutlak küfürdür.

Başkasının küfrüne, onun için iyi olacağı düşüncesi ile razı olmak ittifakla küfürdür.

Küfür olduğunu bildiğini dili ile söylemeden, itaat ederek küfrü icabeden sözleri konuşmak küfürdür.

 

Küfür lafızlarını söylemek hususunda ihtilaf vardır. Alimlerin çoğuna göre bu da küfürdür. Bazı alimler tarafından da; “Hayır, kâfir olmaz, belki cahillik sebebi ile mazur sayılır” denildi.

Yine, küfür olduğunu bildiği halde küfrü icabeden şeyleri işlemek küfürdür. Eğer küfür olduğunu bilmeden yaparsa ekseri alimlere göre küfür, bazılarına göre ise küfür değildir. Bu da, mesela zünnar[2] bağlamak ve Mecusilerin takkesini başına giymek gibi.

 

Denildi ki : 

Eğer bu gibi şeyleri giymek soğuktan korunmak veya esiri kurtarmak gibi bir zaruret için olursa kafir olmaz.

Yine, onu harp hilesi için veya dâr-ı harbde ticaret için giyerse kâfir olmaz, denildi.

 

Bilmelisin ki :

 Küfrü gerektiren şeyleri söylemek veya yapmak küfürdür. Velev ki o sözün veya işin delalet ettiği şeye inanmaksızın şaka yolu ile söylemiş ve yapmış olsun.

 

  Hasılı Kelam ;

  Şeran tazim edilmesi icabeden şeyleri tahkir etmek veya şeran tahkir edilmesi icabeden şeyleri tazim etmek gibi küfrü gerektiren şeyler, yukarıda açıklandığı üzere böyle (küfür)dür.

 

HÜKMİ KÜFRÜN SEBEBİ :

 

-Konuşmada zerâfet ve belâğât izhar etmeyi kastetmek veya meclisi neşelendirmek, ferahlatmak, dünya perest insanların kendisini sevmeleri için maskaralık yolu ile mecliste bulunanları güldürmeyi kastetmek.

-Şahsi menfaatleri ve hissesinin elden gitmesi üzerine şiddetli sıkıntı ve öfke.

-Akılda hafiflik (göstermek).

-Çok konuşma arzusu.

-Kalbine, hatırına gelen şeyleri konuşmaktan dilini muhafaza edememek.

-Dini (hususlara) ehemmiyet vermemek.

 

KAVLEN VE Fİ’LEN OLAN HÜKMİ KÜFRÜN İLACI

 

1-  İman ettikten sonra evvela küfrün, bütün itaat (amel) leri boşa gideren afetlerini ve zararlarını bilmektir. (6)

 

Zararları :

 

a-  Hükmi Küfür ile kafir olan kimse sevabı olmamakta yeni müslüman olmuş kimse gibidir. Eğer zengin ise tekrar hacca gitmesi icabeder. Fakat meşakkat olduğundan zekatı, orucu ve namazlarını kaza etmesi icabetmez. (7)

b- Nikahın gitmesi : Nikahını tazelemeden önce doğan çocuğu veledi zina olur.

c- Kanının helal olması : Hakim emretmeden önce onu bir kişi hata ile veya kasten öldürse veya bir uzvunu telef etse o kişi üzerine bir şey (ceza) gerekmez.

d- Kestiği hayvanın haramlığı (etinin yenmemesi).

Bu durumda olan kişi tevbe etmeye ve söylediği sözün aynısından geri dönmeye icbar edilir, yoksa kelime-i şahadet getirmesi ( o sözünden dönmedikçe) kendisine bir fayda vermez.

 

2- Tarikat isimli eserde zikredilen ( Dilin altmış afetini ) bilmektir ki Allah’ ü Teâlâ ’ya küfür o afetlerden biridir. (8)

 

3- Susmak ve sükut etmeye, azalarını (vücut organlarını) şeriat hudutları dışında kalan hareketlerden muhafaza etmeye devam etmek lazımdır.

 

4- Makul olmayan konuşmaları ve maskaralığı terk etmek

 

5- Bundan sonra da küfrün bütün çeşitlerinden koruması için Allahü Teâlâ’ya yalvarmak, bu hususta çabalamak, gayret sarf etmek. Zira cennete girmekten mahrum olmak ve cehennemde ebedi olarak azab görmek küfrün felaketlerindendir.

 

Öyle ise, Ey Kardeşler ! Her gün sabah akşam hulus-ı kalb ile şu duayı okuyun.

“ Allah’ım, sana herhangi bir şeyi ortak koşmaktan yine sana sığınırım. Ben (bazı şeyleri) bilebilirim, bilmediklerimden de sana istiğfar ederim. Muhakkak sen gaip olan şeyleri ziyadesiyle bilirsin.”

Şeytanın şerrinden ve imanımızın soyulmasından ( gitmesinden ) Allah’a sığınırız.

 

 

DUA

 

Ey kerem sahibi, af edici olan Allah’ım! Kusur ve kötülük ile senin kapına geldik, bizi kabrin azabından ve mahşerin dehşetinden kurtar. Ey Şekûr olan ( az amele karşılık çok mükafat veren) Allah’ım, umumi ve geniş olan faziletin ile bizi sevinç ve karar (dinlenme evi olan cennetine koy.

 

DUA

 

Allah’ım! Bizim ayıplarımızı ört, günahlarımızı af et, kalplerimizi (kötü niyet ve düşüncelerden) temizle, kabirlerimizi nurlandır, göğsümüzü genişlet, hatalarımızı yok et, bizim ruhumuzu iyilerle beraber al. Ey gece ve gündüzü idaresi altında tutan Allah’ım! Bizi kabrin fitnesinden ve cehennemin azabından koru. Muhakkak sen (her şeye) kâdirsin, büyüksün, kahhârsın, kadrin şerefli olmakla fikirlerin idrakinden yücesin, rüzgar ve yağmurlarda tasarruf (idare) etmekle kudretinin eserlerini izhâr ettin. Temiz nebilerin efendisi, reisi olan nebin ( Muhammed A.S ) hürmetine, onun mağara arkadaşı Ebu Bekir hürmetine, kafirleri zelil kılıp kahreden Ömer- ül Faruk hürmetine, evinde şehit edilen haya sahibi Osman hürmetine, seher vakitlerinde (kaim) ibadet eden cömert Ali hürmetine, sair nebiler, onların hayırlı âli hürmetine, muhâcirin ve ensâr hürmetine.

Allah’ım ! Emir- ül Müminine ve onun muharip askerlerine yardım et. Düşmanları ve şerlileri de hor ve zelil kıl. Amin...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

K Ü F Ü R -II

 

Nebi ( S.A.V.) den rivayet edlidi ; buyurdular ki :

Kendisinde Muhammed ( S.A.V.) e salavat getirilen hiç bir meclis yoktur ki , oradan güzel bir koku kalkmış olmasın. Kalkan bu koku semanın ufkundan görülebilen yere kadar ulaşır. Bunun üzerine melekler derler ki: “Bu koku Muhammed’e salavat okunan bir meclisin kokusudur.”

 

Allah’ım! Alemlere rahmet olarak gönderdiğin, âşikâr olarak hakkı getiren Efendimiz Muhammed Aleyhisselâm’a , onun âline , ashabına , hepsine salat et..

 

Allâh’ü Teâlâ Gâşiye suresinde buyurdu ki :

(O kafirler, ibret gözü ile) hala bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış? (Her şeye) kâdir ve idare edici bir yaratıcıya muhtaç olduğuna delalet eden acayip haller, hususiyetler ve menfaatleri şamil (içine alır) olduğu halde, Allah’ın idaresinin güzelliğine ve kudretinin kemaline delalet eden bir yaratılış. Öyle ki, Hazreti Allah deveyi, yeden kişinin yetmesini kabul edici, sırtına yüklenen yükü uzak beldelere taşımaya devam edici özellikte ve daha başka faydalar için yaratmıştır.

 

 DEVENİN ÖZELLİKLERİ

 

 İmam-ı Razi şöyle buyurdu : Muhakkak devede bir takım hususiyetler vardır:

 a-Diğer birçok hayvanda bulunan özellikleri kendinde toplamış olması:

 Allâh’ü Teâlâ yarattığı hayvanları muhtelif sınıflarda yaratmıştır. Bazısını eti yenmesi için, bazısını sütü içilmesi için, bazısını insanlar yolculuk esnasında binsinler diye, bazısını da eşyalarını ve mallarını bir beldeden diğerine nakletmeleri için yaratmıştır. Bu menfaatlerin tamamı devede vardır. Bu özelliklerin hepsinin devede toplanmış olması hayret edilecek bir durumdur, her ne kadar insanlarla haşır neşir olmasının çokluğundan dolayı hayret edilecek bu durum gözden kaçmış olsa dahi. Eğer deve süt için istihdam edilirse çok kişinin susuzluğunu giderir. Eğer yemek (et) için kullanılırsa birçok kişiyi doyurur. Binek maksadı ile kullanılırsa başka bir hayvan ile kat edilmesi mümkün olmayan uzak mesafeyi kat etmek mümkün olur. Zira devede, on gün hatta daha fazla gün susuzluğa tahammül ve yola devam etme kabiliyeti vardır. Arapların yanında devenin çok büyük bir yeri vardır. Onun içindir ki insanın diyeti deve olarak tayin edildi.

 

b-Yolu bilme özelliği :

İmam-ı Razi diyor ki : “Bir topluluk ile birlikte bir çölde idim. Yolu kaybettik. Bir deveyi kafilenin önüne geçirdiler ve ona tabi oldular, onu takip ettiler. Deve bir tepeden diğer tepeye, bir taraftan diğer tarafa dönüp duruyor, kafile de ona tabi oluyordu. Ta ki uzun bir zaman sonra yolu buluncaya kadar. Yolu buldu, biz de o hayvanın hayal gücüne hayret ettik; o hayvan bir defada nasıl o virajların, dönüşlerin suretini hayalinde muhafaza etmişti ?”

 

c-  İtaatkarlık ve yedeğe gelme:

 Çalışma ve yük taşımada gayet kuvvetli olmakla birlikte itaat ve yedeğe gelmede hayvanların en zayıflarından dahi ayrılmaktadır.

 

 Ayet Meali: Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiş? (Gaşiye-18). Yani; direksiz, onu tutan bir şey olmadan, uzak (yüksek) mesafelere yükseltilmiş. Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş? (Gaşiye-19) Sabit, kararlı, hareket etmeyecek bir şekilde dikilmiştir. O dağlar yerinde kökleşmiştir, meyletmez, yerinden ayrılıp kaymaz. Yere de bakmazlar mı, nasıl döşenmiş? (Gaşiye-20) Yayılarak döşenmiştir. Yeryüzü bir döşektir. Yayılmış, sanki döşek olmuştur.

 

 Ayet Meali: Biz, yapmadık mı arzı bir döşek, dağları da bir kazık? Kudret ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih ederiz (İmam-ı Beyzavi ve Müstetraf tefsirinden)

 

 Meâlim’den: Bu sırada Allâh’ü Teâlâ cennette olan nimetleri tavsif ettiği zaman küfür ehli bu duruma hayret ettiler ve yalanladılar. Allâh’ü Teâlâ da İlâhi sanatını hatırlattı ve dedi ki: “O kafirler, (ibret gözü ile) hala bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış?”

 

DEVEYİ İBRET OLARAK GÖSTERMESİNİN HİKMETİ :

 

 Arapların hayatında (o dönemde) deveden faydalandıkları çok husus vardı. Dünyada kendileri (nin faydalanması) için deve yaratıldı. Cennet ehli için de cennette olan nimetler yaratıldı.

 

 Misal olarak devenin tahsis edilmesinin bir başka yönü: Araplar deveden daha büyük bir başka hayvanı hiç görmemişlerdi. Çok azı müstesna, fili görmemişlerdi..

 

 Katâde dedi ki: Allâh’ü Teâlâ (bu surede) Cennetin tahtlarından ve döşeklerinden bahsetti. Kafirler; (O yüksek taht ve döşeklerin) üzerine nasıl çıkılır ? dediler. Allah’ü Zül-celal bu ayet-i inzal buyurdu.

 

 Denildi ki: O dönemde insanlar yol kenarlarında otururlar, kadınlar ve delikanlı oğlanların güzelliklerine bakarlar ve derlerdi ki; “Kudret-i İlâhiyyeye ibret nazarı ile bakıyoruz”. Bunun üzerine şu ayetler nazil oldu:

Bakmazlar mı deveye nasıl yaratıldı? Allah’ın kudretine ve sanatına delalet eden bir surette. Göğe bakmazlar mı yerden nasıl yükseltilmiş? Ona hiç bir şey ulaşıp (özelliğini) değiştiremeyecek şekilde.

 

 Rivayet:

 Musa (A.S) rüyasında meleklere;

 -“Rabbimiz uyur mu?” diye sordu. Allâh’ü Teâlâ da meleklere onu üç kere ikaz etmelerini emretti. Sonra buyurdu ki:

-“İki tane şişe al.” O da aldı. Kendisini uyku kapladı (uyudu), şişeler elinden düştü ve kırıldılar. Cenabı Hak vahy etti ki;

-“Ben kudretim ile semayı tutuyorum, uyusam elbette düşer, yıkılır.”

 

 Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş? Hiç bir dağ yoktur ki onun için kaf dağında bir damar olmasın. Yani, her dağı kaf dağına bağlayan bir damarı vardır. Kaf dağına müvekkel olan bir melek vardır. Allâh’ü Teâlâ yeryüzünde yaşayanlara bir bela vermeyi murat ettiği zaman Kaf’ın meleğine vahy eder. Melek de o dağın damarını hareket ettirir ve zelzele olur. (Ebul-Leys) (Mealim ve Ruhul Beyan’dan)

 

 KALBİN ALTMIŞ AFETİ

 

 Tarika isimli eserde Berki’nin araştırmalarına göre kalbin 60 afeti vardır. Bu afetler:

1-Allah’a küfür 2-Cehalet 3-Reislik 4-Kötülenmek korkusu 5-Methedilme sevgisi 6-Bid’atlere inanmak 7-(Nefsin) Hevasına tabi olmak 8-Taklit 9-Uzun Emel 10-Riya 11-Tamah (bir şeye haris olmak) 12-Kibir 13-Tezellül 14-Ucub 15-Haset 16-Hıkd (kin beslemek) 17-Şamata (düşmanın başına gelene sevinme) 18-Mahkud (kin beslenilen kişiye) düşmanlık 19-Gadab 20-Tehevvür (saldırganlık) 21-Ahdini bozmak 22-Hıyanet 23-Vaadinden dönmek 24-Sü-i zan 25-Uğursuzluk saymak, inanmak 26-Cimrilik 27-İsraf 28-Haram için malı sevmek 29-Dünya sevgisi 30-Hırs 31-Sefihlik (Ahmak, cahil, malını israf edip savuran) 32-Tembellik, boş durmak 33-Acele 34-Tesvif (Bir işi, ibadeti sonra yaparım diyerek geçiştirmek) 35-Kalb katılığı 36-Haya azlığı 37-Ceza ve şekva (Gelen şeye sabır etmeyip telaşlanarak hüzünlenmek ve şikayette bulunmak) 38-Küfran-ı nimette bulunmak 39-Öfke, gazap 40-Güzel bina yapanlara bağlanmak 41-Fasıkları sevmek 42-Alimlere buğz etmek 43-Allâh’ü Telalâya karşı cüretkar olmak (emin olmak) 44-Allah’tan ümit kesmek 45-Dünya için üzülmek 46-Dünya için korkmak 47-Ğıll-ü Ğıyş (Ğıll: Düşmanlık, gizli kin. Ğıyş: Sahtekarlık, kalbde gizli olan kin ve düşmanlık -dışından seviyor görünüp içinden düşmanlık beslemek) 48-Fitne 49-Müdahene, birine içindekinin aksini yaparak muamele etmek, münafıklık 50-Allah’ı unutarak İnsanlarla ünsiyet ya da vahşet, yabanilik 51-Tıyş: Aklı kıt, düşüncesiz, hafif meşrep olmak 52-Mükabere, karşısındakine kibirli davranmak 53-Azgınlık (haddi aşmak) 54- Kibir, istidadından fazlasını iddia ederek kibirlenmek, manasız laf etmek 55-Nifak, (münafıklık) 56-Oburluk 57-Ahmaklık, beyinsizlik, akılsızlık 58-Şerlik, kötülük 59-(Ateşin sönmesi, soğukluk) Ateşin, korun saklandığı yer, ocak 60-İsyanlara devam etmek ki bunlardan bazılarını şu meclislerde (mevzularda) zikrettik.

 

Bilmelisin ki:

Kafir demek imanı olmayan kimse demektir. (Kalbinde iman olmadığı halde) iman izhar ederse (imanlı görünürse) o münafıktır. İman ettikten sonra kendisine küfür arız olur (küfreder) se o mürteddir. İki ya da daha fazla İlâh olduğunu söylerse o da müşriktir. Nesh olunmuş (hükmü kaldırılmış) bazı kitaplara ve dinlere ibadet eder (inanırsa) o kitabîdir, Yahudi ve Nasrani (Hıristiyan) gibi. Zamanı ön plana çıkarır ve hadiseleri zamana isnat ederse o dehrîdir. Peygamberimiz A.S’ın nebiliğini itiraf eder de, içinde küfür sayılan itikatları gizlerse o zındıktır. Küfür ehli bir millettir. (Mekki Zade Alel Bürde)

 

 

(1)

KİBİR

 

Allâh’ü Teâlâ şöyle buyurdu:

“Hakkı kabul etmekten kibirlendiler ve mütekebbirlerden oldular.”

Ebu Cehil de bu kabilden (sebepten) küfretti. Şöyle ki; sayılamayacak kadar mucizeleri gördükten sonra (dahi) müslüman olmak nasip olmadı.

 

İBN-İ MES’UD VE EBU CEHİL

 

Rivayete göre; Rahman sûresi nazil olduğu zaman Peygamberimiz A.S:

-“Bu sûreyi Kureyş’e kim okuyabilir? diye sordu. Sahâbe-i kiramdan kimse buna cesaret edemedi. İbn-i Mes’ud dedi ki:

-“ Ben (okurum) Ya Rasülallah” Zayıf ve cüssesi küçük olduğundan Rasülüllah Aleyhisselâm onu oturttu.

 Sonra, İbn-i Mes’ud Kureyş’lileri Kabe’nin etrafında toplanmış vaziyette gördü. Rahman sûresini okumaya başladı. Ebu Cehil kalktı, İbn-i Mes’ud’u tokatladı, (tokadın tesiri ile) kulağını yardı ve kanattı. İbn-i Mes’ud da ağlayarak oradan ayrıldı. Rasülüllah Aleyhisselâm onu gördü, üzüldü. O anda Cebrail Aleyhisselâm gülerek geldi. Rasülüllah A.S:

-“Ya Cebrail sen gülüyorsun, İbn-i Mes’ud ise ağlıyor”dedi. Cebrail A.S:

-“Niçin güldüğümü yakında sen de öğrenirsin Ya Rasülallah” dedi.

Bedir harbi olduğunda Allah-ü Teâlâ Müslümanlara yardım etti. İbn-i Mes’ud Cihada katılma hususunda izin istedi. Aleyhisselâm efendimiz buyurdular ki:

“Mızrağını al, yaralıların içinden hayat eseri olan birini ara, onu öldür, (bu durumda) sana cihat edenlerin sevabı olur”.

 İbn-i Mes’ud (yaralıların içinde) yatan ve debelenen Ebu Cehil’e rastladı. Ebu Cehil’de (hala) güç-kuvvet olmasından korktu. Mızrağını uzaktan Ebu Cehil’in burnunun üzerine koydu, takatsiz olduğunu anlayınca göğsünün üzerine çıktı. Ebu Cehil gözünü açtı, dedi ki:

-“Ey koyun çobanı, çok sarp bir yere çıktın”. İbn-i Mes’ud:

-“ İslam dini yücedir, hiç bir şey ondan yüce olamaz” dedi. Rasülüllah Aleyhisselâm bu sözü işittiği zaman:

-“Benim Firavn’ım Musa’nın firavn’ından daha şiddetlidir” buyurdu.

İbn-i Mes’ud Ebu Cehil’in başını kestiğinde, miğferinin ağırlığından, onu götürmeye gücü yetmedi. Kulağını yardı, bir ip bağladı, sürükleye sürükleye Rasülüllah’ın huzuruna getirdi. Cebrail A.S da Rasülüllah’ın yanında idi. Gülüyor ve;

-“Ya Muhammed, kulağa bedel kulak! Fakat kafa fazla değil mi?”diye (latife ediyordu).

 

(2)

PEYGAMBERİMİZİN DİHYETÜL KELBİ’YE MEKTUBU

 

Dihyetül Kelbi’nin Herakl’e götürdüğü mektubun sureti Buhari’de olduğu üzere şöyle idi:

Bismillahirrahmanirrahim, Allah’ın Kulu ve Rasülü Muhammed’den Rum’un büyüğü Herakl’e; selam, hidayete tabi olanlar üzerine olsun. Bundan sonra, ben seni ıslama riayet etmeye, müslüman olmaya davet ediyorum. Müslüman ol ki kurtulasın, müslüman ol, Allah sana ecrini iki kat versin. Eğer İslam’dan yüz çevirir (müslüman olmazsan), tebaanın günahı da muhakkak senin üzerinedir. Ey kitap ehli olan Hıristiyan ve Yahudiler, bizim ile sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp ta birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer kitap ehli bundan yüz çevirirse şöyle deyin: “Şahit olun, biz gerçek Müslümanlarız”  (Ali imran - Ayet-64)

 

(3)

HERAKL’İN PEYGAMBERİMİZE CEVABI:

 

Sahih haberde geldi ki: Herakl Rasülüllah S.A.V hakkında onun mektubunu getiren kişilere bir takım sorular sordu ve gerekli malumatı aldı. Eski kitaplardan onun hakkındaki malum olan alametleri ile onun hak peygamber olduğunu bildiği için “Eğer onun yanında olabilse idim, elbette ayaklarını öperdim” dedi. Fakat riyasetin gitmesinden korktu. Sonra da Peygamber A.S’ın mektubuna cevaben şunları yazdı:

-“Biz şahitlik ederiz ki gerçekten sen bir peygambersin, lakin biz Allâh’ü Teâlâ’nın İsa Aleyhisselâm için tercih ettiği eski dini terk edemeyiz.”

Rasülüllah Aleyhisselâm bu cevaba hayret etti ve buyurdular ki:

-“Muhakkak onların idaresi kıyamete kadar sabit oldu (devam eder).”

 

Peygamberimiz Aleyhisselâm İran Kisrasına da bir mektup yazdı. Kisra Peygamberimizin mektubunu yırttı, elçiyi de öldürmek istedi. Elçi döndükten sonra Rasülüllah Aleyhisselâm dua ettiler ve buyurdular ki:

-“Allâh’ü Teâlâ onların saltanatını parçaladı (yıktı), onlara ebedi olarak saltanat yok. (Ruhul Beyan)

 

(4)

ALLAH’A VE RASÜLÜNE SÖVMEK

 

Bilmelisin ki: Sövmek ya Allah’a ya da Rasülüllah’a olur. Bu çirkin hareketten Allah’a sığınırız. İleride geleceği üzere; bunlardan her ikisinin de küfür olduğunda ittifak edildikten sonra, ikisi arasındaki fark:

Peygamber A.S’a söven kişinin tevbesi bize göre makbul değildir. İmam-ı Malik’e göre de böyledir. Yani, tevbe etmeden evvel, (etmezse) küfründen öldürülür, tevbeden sonra da had uygulanır. Tevbe etmesi, bize göre öldürülme hükmünü düşürmez. İmam-ı Şafii buna muhalefet etti; buyurdu ki:

-“Kendiliğinden tevbe etmesi öldürülme hükmünün düşmesine tesir eder”. Allah’ ü Teâlâ ’ya sövmesi böyle değildir, tevbesi kabul olunur.

İkisi arasında böyle fark olması: Nebi A.S’ın cinsinden (insan olmasından) dolayı kötü halinin olması (yoktur ama) mümkündür. Yalnız Allâh’ü Teâlâ böyle değildir.Yani, Nebi A.S insandır, insan da öyle bir cinstendir ki, kendisine kötü hal ve ayıp isnat edilir; ancak Allâh’ü Teâlâ’nın kendisine nübüvvet ikram ettiği zat böyle değildir (yani kendisine kötü hal ve ayıp isnat edilmez) Bari Teala ise bütün ayıplardan münezzehtir, kendisine kötü hal lahik olan cinsten değildir.(Ruhul Beyan- Tevbe Sûresi’nden).

 

Tatarhaniye’ de şöyle denildi:

Bir adam “ilim talebeleri meleklerin kanatları üzerinde yürür” dese, diğeri de inkar ve alay etse kafir olur.

 

 HİKAYE

 

Talebelerden birisi Peygamber A.S’ın şu Hadisi Şerifini işitti:

Muhakkak ki melekler yaptığı işten (ilim öğrenme) razı olduğundan dolayı ilim talebesinin ayaklarının altına kanatlarını serer”. Meleklerin kanadı kırılsın düşüncesi ile ayağını yere vurdu, Hazreti Allah o talebenin ayağını kuruttu. (felç oldu).

 

 * Sevap umarak, haram maldan bir şeyi bir fakire verse kafir olur. Çünkü Hazreti Allah güzeldir, ancak güzel (helal) olanı kabul eder.

 * Bir kimse “Eğer Namazlar beş vakitten fazla olsaydı, Zekat, iki yüz dirhemde beş dirhemden fazla olsaydı ve oruç bir aydan fazla olsaydı onlardan hiç birini yapmazdım” dese kafir olur.

* Bil ki; ilim ve alimler ile alay etmek küfürdür.

* Sebepsiz, bir alime sövenin küfre düşmesinden korkulur.

*  Alay maksadı ile, çocukları dövmek için eline sopa almak, bunu da bir alime benzemek kastı ile yapmak küfürdür.

* Birisine “ilim meclisine git” denilse, o da “ alimlerin emrettiklerini yapmaya kimin gücü yeter” dese kafir olur.

* Bir alim için, alay niyeti ile “Alimcik” dese kafir olur.

 (Fıkıh ve Fetva Kitaplarından) 

(5)

HİKAYE

KABAĞI SEVMEM DEDİ, BAŞI VURULAYAZDI

 

 İmam-ı Ebu Yusuf Rahimehullah yemekte Harun Reşit ile beraber oturuyordu. Orada Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın kabak sevdiği mevzu edildi. Harun Reşidin teşrifatçılarından birisi “Ben onu (kabağı) sevmem” dedi. Ebu Yusuf Harun Reşide: “Bu adam kafir oldu, eğer tevbe eder ve müslüman olursa ne ala, değilse boynunu vur (dur)” dedi. Adam tevbe ve istiğfar etti ve öldürülmekten kurtuldu.

 

 

Bu durumda, “ihanet ve hafife alma şeklinde olursa öldürülür, değilse öldürülmez” denildi. (Ruhul Beyan)

 

HİKAYE

 

Timur bin Necmettin’in bir gün canı sıkkın, morali bozuk idi. Nedimlerinden birisi Timur’u güldürmek için dedi ki:

-“Filan Kadı’nın yanına birisi girmiş ve şöyle demiş : “Filan kişi Ramazanda oruç yedi”. Kadı cevap vermiş:” Keşke, başka biri de namazı yese de, her ikisinden de kurtulunsa”. Emir (Timur) nedimine:

-“Güldürmek için dini hususlardan başka bir şey bulamadın mı?” demiş ve boynunun vurulmasını emretmiş.(Hadimi)

 

Hür ve akıllı olan kimseler için dar-ı İslamda cehalet özür sayılmaz.

 

Emali Kasidesinde şöyle diyor:

Akıl sahibi bir kişi için, semavat ve arzı yaratan (Allah’ı) bilmemek özür değildir.

 

Öyle ise ilmihali, hatta ondan daha fazlasını öğrenmek lazımdır. Zira, insanı helak edici şeylerden kurtaran ancak ilimdir.

 

 İLİMLER 4 TÜRLÜDÜR.

 

a- İlm-i Tıp, bedenler içindir.

b- İlm-i Nücüm, zamanlar içindir.

c- İlm-i Nahiv, lisan içindir.

d- İlm-i Fıkıh, dinler içindir.

 

 Kişinin amellerinin en faziletlisi dininde fıkıh (ilmi) sahibi olmasıdır.

 

HİKAYE:

MEDİNE EHLİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI HANIM

 

Rivayet edildi ki, bir adam hanımını merdivene tırmanırken gördü. Hanımına;

-“Eğer yukarı tırmanırsan, aşağıya inersen ya da merdivende durursan (beklersen) her üç durumda da boşsun” dedi. Hanımı kendisini yere attı. Bunun üzerine adam hanımına şöyle dedi: 

-“Anam Babam sana feda olsun, eğer imamı Malik ölürse Medine ehli hükümlerinde sana ihtiyaç duyar.”

 

Hasıl-ı kelam, dünya ve ahiret hayrı ilim iledir.

 

 Hazreti Ali Radıyallâhü Anh buyurdu ki: Cebbar (olan Hazreti Allah’ın) bizim hakkımızdaki taksimatına razı olduk. Bizim için ilim, düşmanlar için de mal vardır. Mal yakın zamanda fani olur, ama ilim bakidir, elden gitmez.

 

 Şeriat, kişinin zünnar bağlamasını, putları tazim etmek gibi inkara delil kıldı.

Yani; Şeriatın sahibi ki, O, Peygamberimiz A.S dır, bu tür fiilleri kendi isteği ile putlara secde etmek gibi Allâh’ü Teâlâ’nın dinini yalanlama işaretlerinden saydı. Kalbin tasdiki olsa bile kendi isteği ile bunları yapan kişi küfre nispet edilir. Hakiki iman, tekzip (yalanlama) işaretlerinden uzak bir tasdiktedir. (Uryani Alennuniyye)

 

 Bilmelisin ki: Şeriatın ve aklın uygun bulmadığı hususlarda öfkelenmek yerilmiştir.

 

ÖFKENİN AFETLERİ DÖRTTÜR:

 

1- İtaatlerin başı yani imanı ifsat etmek

 

Peygamberimiz Aleyhisselâm buyurdular ki:

-“Sabır otunun balı bozduğu gibi öfke de imanı bozar.”

 

2- Öfkesinden dolayı ceza korkusu. Şüphesiz Allâh’ü Teâlâ senin öfkeni o insana infaz etmen (uygulaman)dan ve senin kudretinden intikam almaya onu muktedir kılar.

 

3- Öfkelendiğin kişi ile senin aranda bir düşmanlık ve o kişide senin başına gelen musibetlere sevinç meydana gelmesi.

 

4- Öfke anında suretinin çirkinleşmesi ve insanlara eziyet vermek üzere saldırgan bir köpeğe benzemen.

 

ÖFKENİN İLACI DA DÖRTTÜR:

 

1- Abdest almak.

Peygamberimiz Aleyhisselâm buyurdular ki:

-“Öfke şeytandandır (Yani şeytanın vesveselerindendir). Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür Öyle ise biriniz öfkelenince hemen abdest alsın”.

 

2- Ayakta ise oturmak, oturuyorsa ayağa kalkmak.

 

3- Huzuru İlâhiden kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınmak (Birinci mecliste geçtiği gibi).

 

4- Öfkeyi def etmeye mahsus duayı okumak.

 

Peygamberimiz Hazreti Aişe Validemizi öfkeli olarak gördüğünde şöyle buyurmuş:

 -“Ey Ayşecik! Allah’ım, benim günahımı affet kalbimin öfkesini uzaklaştır ve beni şeytandan koru diye söyle.”

(Tarikat ve Hadimi’den kısaltılmış olarak)

 

(6)

KAFİRİN AMELLERİ BOŞA GİDER

 

Allâh’ü Teâlâ Bakara sûresinde şöyle buyurdu:

Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse, bu gibilerin yaptığı iyi şeyler, dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir; ve onlar cehennem ehli olup orada ebedi olarak kalırlar. (Bakara - 217)

 

(Sizden kim dininden dönerse) irtidad; geri dönmek demektir. Bu ifadeler irtidad etmek (dinden dönmek) ten korkutma ifadesidir. Yani kim bunu yaparsa ve tekrar islama dönmez; (kafir olarak ölürse,) Burada, dinden döndükten sonra ölüm anına kadar tekrar islama dönmeye teşvik, rağbet vardır. (İşte onlar) yani mürtedlikte ısrar edenlerin müslüman iken yapmış oldukları amaller boşa gitmiştir. Dünyada kendisine karşı zafer kazanıldığı zaman, mürtedliğinden dolayı hayatının sona erdirilmesi, öldürülmesi, nikahının gitmesi ve müslüman (yakınlarının) mirasından mahrum kalması, (ahirette) amallerin sevabı ve güzel sonun kaybedilmesi. Çünkü onların ibadetleri dünyada sahih olmadı, ahirette de onlardan dolayı mükafatlandırılmazlar.

Amellerin iptalinden, boşa gitmesinden murat; amellerin kendisinin iptal edilmesi değildir. Zira onlar ârızidir, mevcut olduğu gibi fani ve yok da olabilir. Belki bu ifade ile murat olunan mana; sonradan meydana gelen bu irtidad geçmişteki imanın sevabının ve o imanın neticelerinin sevabının boşa gitmesidir.

Ya da ayetin zahiri, amel sahibi mürted olarak ölmedikçe irtidad, amelleri iptal etmez, boşa gitmez ki İmam-ı Şafii’nin görüşü de böyledir.

İmam-ı Ebu Hanife’ye göre ise irtidad mutlak olarak, yani tekrar islama dönse dahi önceki amelleri iptal eder. Ebu Hanife bu hususta şu ayet-i kerimelerin umumi manasına dayanmaktadır:

 

Ayet Meali: Eğer onlar da (peygamberler) Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa çıkmış gitmişti. (En’am-88)

 

Ayet Meali: (Kim şeriatın hükümlerini tanımaz,) imanı inkar ederse, bütün yaptıkları boşa gitmiştir. (Maide-5)

 

Bu meseleden şu hüküm çıkar: Bir müslüman namazını kılsa, sonra Allah korusun mürted olsa, daha sonra o namaz vakti içinde tekrar müslüman olsa İmam-ı Şafiye göre o namazı iade etmez. Ebu Hanife’ye göre ise, eda ettiği namazı kaza etmesi gerekir. Hac ibadetinde de söz böyledir. Öyle ise müminin salih amel işlemesi ve onu iptal edecek şeylerden de koruması icap eder. (Ruhul-Beyan)

 

(7)

Nikahın gitmesi. Kadında da olsa netice aynıdır. Yalnız kadın evvelki kocası ile nikahlanmaya zorlanır.

 

Denildi Ki: Kadının irtidadı nikahı ifsat etmeye tesir etmez ve tecdidi nikah ile emrolunmaz.

 

Mesele: Elfaz-ı küfürden vaki olan, Talak-ı Ric’ı midir, beyan buyurula, müsab olursunuz (sevablandırılırsınız).

 

 

El Cevap: Talaksız firkat (ayrılık) vaki olur Talak-ı Bayin hürmeti mesabesindedir, hürmet gelir, tecdidi-i nikah lazım gelir ve nikahsız tasarruf zinadır. Amma kaç defa vaki olursa hülleye hacet yoktur, hemen tecdidi-i nikah kafidir. (Ebus Suud)

 

(8)

İNSANIN AFETİ DİLİNDENDİR . 

 

Denildi Ki: Ebu Tayyib-i Mütenebba, devletin ileri gelenlerinin kendisine verdiği hediye - yük ile beraber İran’dan Bağdat’a dönüyordu. Kendisi ile birlikte İran’dan bir topluluk da vardı. Önlerine yol kesiciler çıktı. Mütenebba onlardan kaçtı. Oğlu (arkasından seslenerek) ona dedi ki:

-“Yoksa kaçıyor musun? Halbuki sen şiirinde şöyle söylüyordun:

 

Şiir:

Süvarileri geç, sahralar beni bilir.

Darplar, harpler, kağıt kalem de bilir.

 

Geriye dönerek hücum etti. 354 senesinde öldürüldü. Bu beyit onun ölümüne sebep oldu.(Nevadir-i Kalyubî )

 

HİKAYE

SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM VE KUŞ

 

Süleyman A.S zamanında bir kuşun çok güzel sesi vardı. Bir adam bin dirhem vererek bu kuşu satın aldı. Başka bir kuş geldi, bu kuşun kafesi üzerinde bir müddet öttü ve uçtu gitti. Kafesteki kuş o andan itibaren sustu, ötmedi. Adam bu durumu Süleyman Aleyhisselâm’a şikayet etti. Süleyman Aleyhisselâm kuşu getirtti ve dedi ki:

-“Sahibinin sende hakkı var. Zira seni yüksek bir meblağ ödeyerek satın aldı. Sen niçin sustun (da o kuşa cevaben ötmedin)?” Kuş şöyle cevap verdi:

-“Ey Allah’ın Nebisi! Sahibime söyle, benim hakkımda kötü düşünmesin. Ben kafeste olduğum müddetçe ebediyyen ötmem.” Süleyman Aleyhisselâm: Niçin? diye sordu. Kuş dedi ki:

-“Benim ötüşüm vatan ve evlada olan sabırsızlığımdan (hasretimden) dir. O kuş bana dedi ki:

-“Seni sesinden dolayı hapsettiler, ötme ki kurtulasın,” Süleyman Aleyhisselâm kuşun dediklerini adama aktardı. Adam:

-“Bırak onu Ey Allah’ın Nebisi, ben onu sesi (nin güzelliği) nden dolayı hapsetmiştim” dedi. Süleyman Aleyhisselâm adama bin dirhem verdi ve kuşu salıverdi. Kuş uçtu, uçarken de şöyle diyordu:

-“Beni güzel bir suret üzere yaratan, gökyüzünde uçuran, sonra da kafeste sabır veren Allah’ı tesbih ederim.” (Ruhul Beyan)

 



[1] Melekût: Ruhlara mahsus gayb alemi, saltanat.

 [2] Zünnar: Mecusilerin kuşandığı bir çeşit küfür alameti kuşak.



incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com