Meali
: Beni insanların dirildikleri günde utandırma. Çünkü, o günde ne mal fayda
verir, ne de evlat. Ancak Allah’a temiz bir kalple varan başka!. (Eş-Şuara-
87,88,89)
Bilmiş ol ki, nefis ve kalbin ıslahı en mühim işlerdendir. Çünkü, günahlar sebebi ile kalp ve azalarda fesat zahir olursa, sahibi dalâlete düşer ve helâk olur.
Ayet Meali : İnsanların kendi ellerinin yaptıkları (iradeleri ile işledikleri) şeyler (günahlar) yüzünden karada ve denizde fesat meydana çıktı ki, Allah işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını dünyada onlara tattırsın. Olur ki, (küfürden ve işledikleri günahlardan) dönerler. (Er-Rûm- 41)
Ayet-i kerimede geçen kara ve denizden maksat kalp ve azalardır. Yani: “Kulların kalp ve azalarında fesat ortaya çıktı” demektir. Azaların fesadı; haram yemek, yasaklanmış işleri yapmak, nefsin şehvet ve arzularına uymaktır. Kalbin fesadı; kötü itikat, bid'atlara düşmek, şüpheli şeylere dalmak, haset, kin v.b. gibi kötü huylar edinmek, dünya, süs ve şehvetleri sevmektir. Kalbi öldüren en büyük manevi hastalık, şer’i şerife aykırı davranmakta ısrar etmektir. Böylece kalp ölür, şeytan onu yutar ve artık o kişiye vaaz ve nasihat fayda etmez.
Kalbin ilâcı ve cilâsı bir takım hususlardır: (1)
1.Mânâsını düşünerek Kur’an okumak.
Hadis-i
Şerif : Her şeyin bir cilası vardır, kalbin cilası; manasını düşünerek
Kur’an-ı Kerim okumaktır.
2.Ölümü hatırlamak. (2)
Çünkü
ölümü hatırlamak sebebiyle kalp katılığına sebep olan fazla, faydasız
düşünceler kalpten uzaklaşır. (3)
3.Allah’ı zikretmek.
Hadis-i Şerif : Hazret-i Enes(r.a) dan: Şeytan hortumunu (ağzını ve burnunu) insanoğlunun
kalbine koyar. Eğer insan Allah-ü Teala'yı zikrederse, geri çekilir; şayet
unutursa, onun kalbini yutar. Şeytanın insana yakınlığı ve uzaklığı, kulun Allah-ü Tealâ’yı zikri kadardır.
Rivayet :
Ömer
İbn-i Abdülaziz anlatıyor : Bir adam Allah-ü Tealâ'dan, Şeytanın insanoğlunun
kalbindeki yerini göstermesini niyaz etti. Rüyasında billur gibi içi dışından
görünen bir adam cesedi gördü ki, Şeytan
bir kurbağa suretinde adamın sol omzu üzerine oturmuş, upuzun hortumu var,
hortumunu şahsın sol omzundan kalbine sokup vesvese veriyor, kişi Allah’ı
zikredince geri çekiliyor.
Hadis-i Şerif : Muhakkak ki şeytan size vesvese verir. Siz
onunla konuşmuş olsanız, elbette küfre düşerdiniz. Öyle ise, Kulhüvallahü
Ehad’ı çok okuyunuz.
Bazı
keşfi açık zatlar, şeytanı bir laşe üzerine oturmuş ve insanları ona davet eden
iri bir köpek suretinde gördüler. Bunun sebebi; Şeytan, Âdem aleyhisselam
sebebi ile rahmetten kovulup, lânete uğradığı içindir. Önce Hazret-i Âdem’e
düşmanlık yaptı, sonra da; intikam alırcasına ademoğullarını dalâlete düşürmek,
hak yoldan ayırmak için bütün gayretini harcıyor.
Önce Âdem Aleyhisselam’dan başladı :
Ayet Meali : Nihayet Şeytan onu vesveselendirince:- “Ey Âdem! Seni ebedilik ağacına, bir de son bulmayacak saltanata (ulaştırmaya) delâlet edeyim mi? “dedi. ( Ta-Ha –120 )
Rivayet :
Vehb’den
: Hazret-i Âdem yeryüzüne inince, Şeytan yırtıcı hayvanlara: “Bu sizin
düşmanınızdır, onun için bunu öldürün” dedi. Hayvanlar hemen toplandılar.
Köpeğe: “Sen bizim en cesurumuzsun, bu işi sen yaparsın” dediler. Âdem (A.S.)
bunu görünce çok şaşırdı. Hemen Cebrail (A.S.) gelip: “ Ey Âdem, köpeğin başını
elinle okşa” dedi. Hazret-i Âdem köpeğin başını eliyle okşayınca, köpek ona
alıştı. Bunun üzerine diğer hayvanlar dağıldı, köpek ademoğlu ile beraber
kaldı.
Şeytan, sonra kıyamete kadar gelecek olan evladını, dalâlete düşürmek için uğraşmaya başladı.
Ayet Meali : ( Ve yine İblis) “ Benden şerefli kıldığın (bu adam) da kim oluyormuş, eğer beni kıyamet gününe kadar geciktirirsen, andolsun ki, pek azı hariç olmak üzere, mutlaka kendime bağlarım” demişti. (El-İsra - 62)
Ayet
Meali : İblis “ Öyle ise, beni azdırmana karşılık yemin olsun! Ben de onları
saptırmak için, mutlaka senin doğru yolun üzerine oturacağım. Sonra onlara,
önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu
şükredici bulamayacaksın” dedi. (El-Araf -16,17)
Açıklama : Önlerinden gelirim demek; ahiret tarafından gelirim demektir. Yani dirilmek yok, cennet yok, Cehennem yok demek suretiyle şüpheye düşürürüm. Ayrıca, haset yönünden gelirim. Hasedi, büyük âlim ve şeyhlere güzel gösteririm. Bu sayede birbirlerinin hâllerini ve sözlerini beğenmezler.
Arkalarından
gelirim demek; dünya tarafından gelirim demektir. Onların gözünde dünyayı süsleyerek,
kendilerini dünyaya çağırırım.
Sağ taraflarından gelirim demek; hayır, hasenat tarafından gelirim demektir ki, kendilerini hayır ve hasenat işlerinden vazgeçiririm. Ayrıca, kendilerini beğenmeye ve riyaya düşürürüm demektir.
Sol tarafından gelirim demek; şehvetlere teşvik ederim demektir.
Mel’un şeytan, üst ve alt tarafları unuttu,
bu sebeple üst taraftan gelemez. Dolayısıyla kişi ile Allah’ın rahmeti arasına
giremez, yine secde halinde de insana yaklaşamaz.
Onların çoğunu şükredici bulamazsın demek; itaat edici bulamazsın demektir. Mel’un Şeytan, bunu kesin olarak değil, tahmin ederek söylemiş, fakat ne yazık ki isabet etmiştir.
Ayet Meali : Gerçekten İblis, insanlar aleyhindeki (muhakkak onları azdıracağım) vaadini yerine getirdi. Onun için, müminlerden ibaret bir fırkadan başkası, İblis’e tabi oldular.” (Sebe -20)
Allah-ü Tealâ da Şeytan’ı korkutmak için, “Ey mel’un! buyurdu. Biz seni onlar üzerine musallat etmeyiz, onlara karşı sana hükmetme gücü vermeyiz, git istediğini yap.”
Ayet Meali : “Doğrusu benim o gerçek kullarım var ya! Senin (Ey İblis), onlar üzerine hiçbir hakimiyetin yoktur. Rabb’in ise vekil olarak yeter.” (El- İsra- 65)
Gerçek kullar, ihlaslı kullardır. Cüneyd-i Bağdadî der ki: “İhlâs, kul ile Allah-ü Tealâ arasında bir sırdır. Melek onu bilemez ki yazsın, Şeytan bilemez ki bozsun.”
Akıllı kişi, Şeytan’ın hilelerine karşı uyanık olur,
onun vesveselerini def etmeye çalışır. Bunlar da şeytanın hilelerini bilmekle
mümkün olur. Şeytanın hilelerinden korunmak; Allah-ü Tealâ’ya sığınmakla,
dünyaya karşı aşırı istek ve uzun düşünceleri terk etmekle mümkün olur. Çünkü
bunlar, müminin silahıdır.
Rivayet : Şeytanın insanlardan şikâyeti.
Bir takım insanlar Hasan-ı Basri Hazretlerine gelip,
şeytandan şikayetçi oldular. O: “Şeytan şimdi benim yanımdan çıktı, sizden
şikayetçi oldu. İnsanlar dünyayı bana bıraksınlar, dünyaya çok dalmasınlar, ben
de onların dinini onlara bırakayım” dedi.
Şeyh Ebu Medyen’den: Şeytan şöyle der: “Allah-ü
Tealâ dünyayı bana mülk olarak verdi. Kim benim mülkümde benimle çekişirse,
onun imanını almaktan başkasıyla teselli olmam.”
Kim dünyadan kendini çekerse, dünya ve dünyalığa
kendini kaptırmazsa, dünya yorgunluğundan rahat eder, İblis’in şerrinden
kurtulur. Şeytanla mücahede etmek lâzım, onun sonu yok, o hayatta olduğu sürece
ondan kurtuluş yok. O, gafil olmayan bir düşmandır. Öyle olunca, elinde bulunan
taat sermayesini değiştirmemesi için, uyanık ve dikkatli olmak lâzımdır.
Hasan-ı Basri Hazretleri’ne;
-İblis
uyur mu? dediler. O, gülerek;
-İblis
uyusaydı biz rahat ederdik, buyurdular.
Hadis-i Şerif : Hazreti Ebu Bekir (R.A.)’dan: Peygamber
Efendimiz şöyle buyurdu:
“Lâ ilâhe
İllallah” kelime-i tevhidini okumaya ve istiğfara devam ediniz. Zira şeytan,
“Ben insanları, günahlarla helâk ederim. Onlar ise beni, kelime-i tevhid ve
istiğfar ile helâk ederler” dedi.
Tarikat-ı Muhammediyye’de anlatıldığına göre,
insanoğluna musallat kılınan Şeytan, insanı aldatmaya yedi yönden gelir:
1. Çeşitli arzular, lezzetlerle
ve şehvetleri göz önüne getirerek, ibadet edeni itaatten alıkoyar. Bunu da,
daha çok üç şekilde yapmaya çalışır:
a) “Allah-ü Tealâ'nın, senin ibadetine ihtiyacı yoktur” der. Ona, şu
ayet-i kerimelerle karşılık vermek lazım:
Ayet Meali : Kim salih amel işlerse, (sevabı)
kendine; kim de kötülük ederse, (cezası) yine kendinedir. Yoksa
Rabb’in, asla kullara zulüm edici değildir. (Fussilet- 46)
Ayet Meali : Kim (Allah yolunda veya nefsi
ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder, (sevabı kendinedir); çünkü
Allah-ü Tealâ bütün âlemlerden müstağnidir, (bunların mücahedesine de
ihtiyacı yoktur). (Ankebut- 6)
b) “Allah-ü Tealâ kerimdir,
senin günahlarına mağfiret eder, sen salih amel işlemesen de, seni cennetine
koyar” diyerek aldatmaya çalışır. Şeytan’a şu ayet-i kerimelerle karşılık
vermelidir.
Ayet Meali : Ey (kâfir) insan!
Kerim olan Rabb’ine karşı seni aldatan ne? (Et-Tekvir- 6) (4)
Ayet Meali : Bu öyle bir cennettir ki; biz ona
kullarımızdan takva sahibi olanları vâris kılarız. (Meryem- 63)
c) Senin amelin kusurludur,
riya v.b. şeyler karışmıştır, zaten sen takva sahibi değilsin, amelin boşa
gider, gibi vesveselerle kandırmaya uğraşır. Ona şöyle karşılık vermelidir.
“Benim bütün isteğim, arzum, Allah-ü Tealâ'nın emirlerine uymak, bu sayede
azaptan kurtulmaktır. Bu ise, amelin kabul edilmesine bağlı değildir. Bununla
beraber ben cidden ibadet ve taata muhtacım; çünkü ahiret hazırlığı yapmak,
ahiret için azık hazırlamak lazım, zaten bizim yaratılış gayemiz, Allah-ü
Tealâ'ya kulluk yapmaktır.” (5 )
2. Mel’un Şeytan bu vesvesede
başarılı olamazsa, başka bir hileye başvurur: “Sonra yaparsın” der, “Henüz
gençsin, ihtiyarlayınca salih ameller işlersin, yahut boş vakitlerinde ibadet
edersin veya mübarek gün, gece ve aylarda...” gibi sözlerle oyalamaya çalışır.
Ona; “Ecelim benim elimde değil; Allah-ü Tealâ'nın kudretindedir, uzatma
imkanım yok. Ne zaman öleceğimi ise bilemem, her nefeste ölüm gelebilir. Sonra,
her vaktin kendine göre ibadeti vardır, bir tehir edersem geçer gider, bu günün işini yarına bırakırsam, yarının
işini ne zaman yaparım?” demek suretiyle cevap vermeli, onu reddetmelidir.
3. Şeytan bundan da netice
alamazsa, acele ile emreder. “Çabuk ol, acele et, hızlı hızlı namaz kıl, bazı
rukünleri hafif tut ki, diğer bir ibadete yahut, dünyalık filan işe boş vaktin
kalsın.” der. Ona, şöyle demelidir: “Az ve tamam olan bir iş, çok fakat noksan
olan bir işten hayırlıdır. Zira Hazreti Allah, ancak iyi ve tamam olan amelleri
kabul eder.”
4. Şeytan-ı lâin, bundan da
aciz kalınca, amelini bütün şartları ve adabına riayet ederek kılmasını telkin
eder, fakat riya karıştırır. Şöyle karşılık verilmelidir: “İnsanlar,
başkalarına fayda veya zarar vermeyi bırak; kendilerine bile fayda yahut zarar
veremezler. Allah-ü Tealâ'nın beni görmesi yeter, fayda ve zararı yaratan
O’dur. Allah-ü Tealâ, Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
Ayet Meali: “ ...De
ki: “İyi, kötü hepsi Allah’tandır. Bu cemaata ne oluyor ki, söz anlamaya
yanaşmıyorlar. ( En-Nisa-78)
5-İtaatına bir noksanlık
vermekten ümidini kesince, kendisini beğendirmeye uğraşır. Der ki:”Ne uyanık
adamsın, ne akıllısın? Kimsenin uyanamadığı yerde, sen uyandın, benim
vesveselerimi bildin, makbul ibadetler ve Allah’ın rızasına muvafık ameller
işledin. Sen diğerlerinden üstünsün” der. Cevaben: “Bu hususta minnet
Rabb’imedir, bende bir şey yok. Bu uyanıklığı da, üstünlüğü de bahşeden odur.
Amelime kıymet kazandıran O’nun fazl- ı keremidir. Yoksa, bunu ben hak etmiş
değilim. Hem Allah-ü Tealâ'nın nimetleri karşısında benim amelimin ne değeri
olabilir? Rabb’im şöyle buyuruyor:
Ayet Meali : “Görmediniz
mi ki, Allah göklerdekini (Güneş, Ay, yıldız ve bulutları) ve yerde
olanı hep menfaatiniz için bir sebep kılmıştır. Hem âşikare, hem gizli olarak
her türlü nimetlerini üzerinize tamamlamıştır. Böyle iken insanlar içinde
kimisi de var ki, ne bir ilme, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba
dayanmaksızın Allah’ın dini hakkında mücadele ediyor. (Lokman-
20)
Ayet Meali : ” Hem Allah istediğiniz şeylerin
hepsinden size verdi. Eğer, Allah’ın bunca nimetini teker teker saymaya
kalksanız, onu kısım kısım bile sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalimdir, çok
nankördür.” (İbrahim- 34)
Benim amellerim, Rabb’imin açık ve gizli nimetlerini
karşılayamaz. Ben nasıl kendimi ve amelimi beğenebilirim ey mel’un? demelidir.
6.Şeytan
bundan da ümit kesince, mümini gizli riyaya düşürmeye çalışır. Der ki : “Sen gizlice ibadet et, Allah-ü Tealâ senin
durumunu kullarına açıklar, bu çalışman sayesinde seni onlar arasında şerefli
kılar”.(6) Şöyle karşılık vermelidir: “Ey melun!
Şimdiye kadar benim amelimi bozmaya çalışıyordun, şimdi ise, amelimin ihlâsını
yok etmeye çabalıyorsun. Ben Allah’ın kuluyum, kölesiyim, o ise benim
efendimdir. İsterse, benim gizli amellerimi insanlara bildirir, isterse gizler.
Dilerse, beni hatırlı, kıymetli kılar, dilerse, değersiz kılar, her şey ona
aittir, amelimin insanlar tarafından bilinip bilinmemesi benim için fark
etmez.”
7.“Senin amel işlemeye ihtiyacın yok, zira sen
ezelde said (bahtiyar) olarak yaratılmışsan; salih amel işlememek sana zarar
vermez, gideceğin yer Cennettir. Yok, şakî (bedbaht, kötü halli) olarak
yaratılmışsan, sana faydası olmaz; çünkü gideceğin yer Cehennemdir.(7) Rahatını terk edip kendini boşuna yorma” der. Bu
sefer şöyle demeli: “Ben bir kulum, köleyim. Kölenin vazifesi, efendinin yap
dediğini yapmak, yapma dediğini de yapmamaktır. O, dilediğini yapar,
yaptığından da sual edilmez . Hem ben eğer saîd isem, Cennette derecemin yüksek
olması için amele ihtiyacım var. Eğer şakî isem, yine amelime ihtiyacım var,
hiç değilse yarın kendimi kötülemem.
Şunu da iyi bil ki, Allah-ü Tealâ’ya itaat etmiş olduğum halde Cehenneme
girmek, ona isyan edip de Cehenneme girmekten daha sevimlidir. Allah-ü Tealâ,
sebepleri yaratandır. Şüphesiz amelleri Cennete girmeye sebep kılmıştır.
Dua : “Allah’ım! Razı olacağın, seveceğin taatlara bizi
muvaffak kıl, kereminle bütün ibadetleri, her türlü hayırları yapmayı bize
nasip et. Ey kerem sahibi! Kereminle bütün hatalarımızı mağfiret et. Hazreti
Muhammet (A.S.) hürmetine, gaflet uykusundan uyar. Geçenleri tedarik etmek ve
uyanmakla bizi rızıklandır. Dünya ve ahirette her türlü belalardan bize selamet
ver. Allah’ım! Senin örtmen, göstermemen sebebi ile aldanmaktan sana sığınırız.
Affından ümit kesmekten sana sığınırız. Rahmetinle bizim duamıza icabet et,
Cennete girmeyi bize müyesser kıl, cemalini görmekle gözümüzü nurlandır.” Amin.
KALB VE AZALARDA FESADIN
ORTAYA ÇIKMASI-II
Hadis-i Şerif : İbni Abbas (R.A.)’dan : Efendimiz buyurdu:
Kim ki “Cezallah-ü annâ Muhammeden hayran” yani; “Allah-ü
Tealâ,bizden dolayı Muhammed (a.s)’a hayır ile mükafat versin. Yahut “Cezallahü
nebiyyena Muhammeden bima hüve ehlühü”
yani;Allah-ü Tealâ nebimiz Muhammed
Aleyhisselam’ı, ehil olduğu mükafat ile mükafatlandırsın” derse, üzerinde
vazifeli bulunan Kirâmen Kâtibin Melekleri’ni yormuş olur.
Hadis-i Şerif : “Kıyamet gününde derecesi bana en
yakın olanınız, en çok salât okuyanınızdır.”
“Allahümme
salli alâ seyyidina Muhammedin ellezi mele’te kalbehü min celalike ve aynehü
min cemalike fe esbaha müferrahan mensuran müeyyeden ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.”
Allahım! Kalbini celalinden, gözünü cemalinden doldurduğun; bu vesile ile ferahlayan, yardım olunan ve kuvvetlendirilen Muhammed (A.S.)’a âl ve ashabına salât ve selam eyle.
(1)
Kalbin
cilâsından biri de; midenin boş olması, yani, açlıktır.
HİKAYE :
Seriyyüs Sakati (rh) anlatıyor: Bir gün mezarlığa gitmiş idim. Orada, Behlül’ü gördüm. -Burada ne yapıyorsun? diye sordum.
-Bana eziyet etmeyen, arkamdan gıybet etmeyen bir toplulukla oturuyorum. dedi.- Herhalde karnın açtır. dedim.- “Aç ol. Zira açlık, takva sahibi insanların halidir” diyerek oradan ayrıldı.
(2)
Kalbin cilâlarından birisi de, ölümü hatırlamaktır.
Her an ölümle karşı karşıya olan kişinin, ölümü çok hatırlaması lazımdır. İnsanlar ölümü hatırlama hususunda iki kısımdır:
1. Gaflet ehli olanlar: Bunlardan bir kısmı hiç ölümü hatırlamazlar. Eğer kendilerine hatırlatılırsa, hemen kalbinden bunu uzaklaştırırlar. Diğer bir kısmı ise, ölüm kendilerine hatırlatılınca dünyadan ayrılacaklarına, bünyelerinin bozulacağına üzülürler. Bu iki kısım da cahil gafiller sınıfına dahildir.
2. Uyanık olanlardır: Bunlardan bir kısmı tabî olarak ölümden korkarlar. Bir kısmı, o ana kadar yaptıkları amellerini beğenmedikleri için , diğer bir kısmı ise ölümle, amellerin karşılığının verilmesi kapısı açılacağı için ölümden korkarlar.
Hazret-i
Âdem (A.S) ve Hazret-i İbrahim (A.S) ölümden hoşlanmazlardı. Hazreti Musa
(A.S), ölümden hoşlanmadığı için, Hazret-i Azrail (A.S)’ın gözüne bir tokat
vurdu. Davut (A.S) ölümü ve kıyameti hatırladığında ağlar ve aklı başından
giderdi.
İbni Sirin ölümü hatırladığı zaman, bütün azaları ölmüş gibi hareketsiz kalırdı. Ömer İbni Abdülaziz ise, ölümü hatırladığında bütün azaları titrer, kuş gibi çırpınırdı.
Sâlih kimselerden bazısı ise, Allah-ü Teala’ya kavuşma ümidi, ölüm korkusu üzerine galip gelir ve ölümü tercih ederlerdi. Çünkü ölüm dosta kavuşma vaktidir. Hazret-i Huzeyfe (R.A) ölürken: “Dost fakir olarak geldi”. demiştir.
Hadis-i Şerif : Ölüm mümine hediyedir.
İnsanlardan bir kısmı, önceden işlediği kötü ameller yerine salih amel
yapmak için, ölümden hoşlanmaz. Bunların içinde, mal ve evlattan ayrılmak gibi
zorlukları hatırlayıp, korkusu artanlar vardır. Bu zorluklar gafillere ağır,
uyanıklara ise hafiftir. Bu zorlukların en zor olanı ise; ölürken amellerini
görmek, geri gelmesi mümkün olmadığı bir zamanda, fırsatı kaçırdığını
anlamaktır.
Ölümün
zorluklarından biri de; Azrail (A.S)’ı görmektir. Hatta İbrahim (A.S), Azrail
(A.S)’ın, kafirlerin ruhlarını alırken içinde bulunduğu sureti gördü; o hale
takat getiremeyip bayıldı. Kendine gelince; “kafirlere ceza olarak seni böyle
görmeleri yeter.” dedi. Ölüm acısı da, ölüm zorluklarındandır. Hazret-i Aişe
Validemiz anlatıyor: Peygamberimiz ölüm hastalığından elini suya sokup yüzünü
siliyor ve “Muhakkak ölümün zorlukları vardır.” buyuruyordu.
Hazreti Fudayl’a: “Etrafında insanlar acıdan muzdarip iken, ölmek üzere olan kişi neden susuyor.” dediler. O:“Melekler onu tutarlar.” dedi.
Ölüm zorluklarının sonuncusu ve aslı;” sü-i hâtime “(kötü son)’dur. Bu da, ölüm esnasında kalbe şüphe ve inkarın gelmesidir. Diğer bir görüşe göre; o esnada kalbe, dünya sevgisinin ve dünya ile ilgili isteklerin galip gelmesidir. Kişi bu hale boğulmuş iken, ruhu çıkar gider. Allah-ü Teala bizi sü-i hatimeden korusun, iman-ı kâmil üzere ölmeyi nasip etsin. (Amin). (Bazı ilavelerle beraber Ğaliyet’ül- Mevaiz’den alınmıştır.)
(3)
Katı kalp taştan daha katıdır.
Ayet Meali : “O zamandan sonra (ölünün dirilişinden bile ibret almayarak), kalpleriniz yine katılaştı taş gibi. Hatta, ondan da katı oldu. Çünkü öyle taşlar var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öyleleri var ki, yarılıp ortasından su fışkırır. Öyleleri var ki, Allah korkusu ile dağdan aşağı yuvarlanır. Allah yaptığınız işlerden habersiz değildir.”(El-Bakara-74)
Katı kalpli kişinin gözünden Allah korkusu ile bir damla yaş akmaz.
Hadis-i Şerif : “Gözün ağlamaması, kalbin katılığındandır.
Kalp katılığı, günahın çokluğundandır. Günahın çok olması da, ölümü
unutmaktandır. Ölümü unutmak, uzun düşüncelerdendir. Uzun düşünceler, dünya
sevgisinden kaynaklanır. Dünya sevgisi ise, bütün hataların başıdır.
Denildi ki: Büyük günahların tamamı üç şeyde toplanmıştır:
Ø Dünya sevgisi : Çünkü dünya sevgisi; adam öldürmek, zulüm, hırsızlık, riya, yetim malı yemek, zekât vermemek, yalan şahitlik ve haramı helal kabul etmek, gibi büyük günahların bineğidir.
Ø Nefsin arzularına uymak : Çünkü bu; kişiyi bid’ata, dinden dönmeye, isyan etmeye akrabalık bağlarını kesmek, gibi büyük günahlara düşürür.
Ø Başkalarına iyi görünmek : Bundan; şirk, riya, nifak vb. şeyler doğar.
Şeytanın en çok musallat olduğu şey; salih insanlar, namaz ve oruç gibi hayırlı amellerdir.
Rivayet :
Namazdaki vesvese.
Peygamber Efendimiz’e, namazdaki vesveseden soruldu. Efendimiz:
-“O, Hanzeb isimli şeytandandır. Onu hissettiğin zaman, Allah’a sığın ve sol tarafına üç defa tükür”(ür gibi yap). buyurdular. Ravi der ki:
“-Ben aynen öyle yaptım Allah benden o vesveseyi giderdi.”
İbrahim Nehai’ye, namazdaki vesveseden soruldu. O: “Kendisinde vesvese olmayan namaz, makbul değildir. Zira, Yahudi ve Hıristiyanların namazlarında vesvese yoktur.” dedi.
Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ali (R.A.) buyurdular ki: Bizim namazımızla ehli küfrün namazı arasındaki fark; şeytanın vesvesesidir. Bizim namazımızda vesvese vardır. Onlarınkinde yoktur. Çünkü onlar şeytana uyarlar, müslümanlar ise uymazlar.
Kişi kafir olduğu zaman şeytan ona: “Ben senden uzağım.” der. Mümin şeytana muhalefet eder. Muharebe muhaliflere karşı yapılır. ( Mefatih)
Şeytan insana zorla kötülük yaptıramaz. Ancak, güzel gösterir ve
vesvese vermeye çalışır.
Rivayet :
Hüküm verilip, cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme
girdiğinde, İblis’e cehennemde bir minber kurulur. Melekler ehli küfrü
toplarlar. Şeytan minbere çıkar, onlara şöyle seslenir :
Ayet Meali : İş bitince (İlahi hükümler yerini bulup
cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme gidince), Şeytan ateşte
onlara der ki: “Şüphe yok ki, Allah size hakkı vaat etmiştir. Bende size vaat
ettim; (hesap yoktur, kıyamet yoktur, olsa da putlarınız sizi kurtarır gibi
gerçek olmayan vaatlerde bulundum) ama, size yalancı çıktım. Zaten benim
size karşı bir gücüm yoktu; yalnız sizi (batıla) çağırdım, siz de hemen
bana uydunuz. O halde beni kınamayınız. Kendinizi kınayınız. Ben sizi
kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Bundan önce ben, sizin beni Allah’a
ortak koşmanızı tanımamıştım; muhakkak ki zalimlere acı bir azap vardır.”
(İbrahim- 22)
Şeytan (aleyhillâne) hayır ve itaatle emretmez. Nitekim İmam-ı Busayri
(rh) :
“Nefis ve Şeytan’a muhalefet ve isyan et. Şayet onlar sana nasihat etse
bile bir hinlik vardır elbet.” buyurur.
Farisî Tercüme : Kim dünya ve dünyalığa kendini kaptırmazsa, rahat
bulur, yani; ibadet ve itaatın tadını, lezzetini kalbinde hisseder. Dünya
hayatı huzur içinde geçer.
İbadetlerin zevki.
Abdullah-i Kureyşi’den : Bazı insanlar, salihlerden bir zata gelip:
“Efendim, ibadet ve taatla meşgulüz, iyilikler yapıyoruz, fakat bunların tadını
kalbimizde bulamıyoruz, sebebi ne olabilir, ne tavsiye edersiniz?” dediler. O:
“Senin kalbinde, şeytanın kızı var ki o, dünya sevgisidir. Babaların kızlarını
evlerinde ziyaret etmesi normaldir. Şeytanda kızını senin kalbinde ziyaret
ediyor ve yalnızca fesat bırakıyor.
İyiliklerin tadını bulamıyorsun.” dedi.
Kıyamet gününde dünya.
İbni Abbas (R.A)’dan: Kıyamet gününde, dünya; rengi sararmış ve
göğermiş, azı dişleri görünen bir kocakarı suretinde getirilir. Gören herkes
ondan tiksinir. Mahlûkata arz edilir; “bunu tanıyor musunuz?” denilir. “Bunu
tanımaktan Hazret-i Allah’a sığınırız” derler. Onlara; “İşte bu, kendisi ile
birbirinize karşı övündüğünüz, kendisi uğruna akrabalık bağlarını kestiğiniz,
kendisi için haset ettiğiniz, birbirinize kin güttüğünüz, aldandığınız, hatta
uğruna savaştığınız dünyadır” denilir. Sonra Cehenneme atılır. Dünya “Ey
Allahım!” der. “Nerede benim taraftarlarım, yardımcılarım ve bana uyanlar?”
Allah-ü Tealâ : “Dünyanın yardımcılarını, taraftarlarını ve ona uyanları da
atın” buyurur. Akıllı kimse dünya ve dünyanın süslü mal makam ve mevkisine
aldanmamalı, mutmain olmamalı, dünyayı elde etmek veya dünyalıktan mahrum
olmamak için kimseye zulüm etmemelidir.
Şeytan insanlara apaçık düşmandır. Şu sözleri bunu ifade etmektedir:
Ayet Meali : Allah O’nu (Şeytan’ı), rahmetinden kovdu. O da
şöyle dedi : “Muhakkak kullarından bir kısmını kendime alacağım, onları mutlaka
doğru yoldan ayıracağım, olmayacak arzulara sürükleyeceğim. Kesinlikle
emredeceğim de, davarların kulaklarını (putlara adamak üzere) kesip
yaracaklar, yine onlara mutlaka emredeceğim de ,Allah’ın yarattığını
değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp ta şeytanı dost edinirse; açıktan açığa
bir zarara düşmüştür. Şeytan onlara vaatlerde bulunur, olmayacak isteklere ve
ümitlere sürükler. Ama şeytanın vaatleri ancak bir aldatmadan ibarettir.
(En-Nisa- 118,119,120)
Tefsir :
İblis’in kendine alacağı kişiler, güzel gösterdiği
isyanlarda, günahlarda ona itaat edenlerdir.
İ
blis’in hak yoldan, doğru yoldan ayırması; batıla çağırması ve bu
hususta vesvese vermesidir.
Olmayacak arzulara sürüklemesi, insanın ulaşamayacağı,
kavuşamayacağı uzun düşünce ve mal hayali kurdurtması ile batıl arzulara
daldırmasıdır. Diğer bir görüşe göre ise; Cennet, Cehennem, dirilme ve hesap
yok düşüncelerini insana vermesidir.
Davarların kulaklarını yarmayı emretmesi, yani; deve, sığır ve
koyunları putlar için adayıp, kulaklarını yaracaklar, kendilerine haram
kılacaklar, binmeyecekler, sağmayacaklar ve kesmeyeceklerdir..
Allah’ın yarattıklarını değiştirmeleri, yani; suret, yaratılış ve
vasıf olarak değiştirecekler.
Allah’ı bırakıp Şeytan’ı dost edinmek, Allah’ın emrettiği şeyleri
terk edip, şeytana uymaktır. Açıktan açığa zarara uğramak, sermayeyi tamamen
kaybetmektir. Şeytanın vaatleri; uzun düşünceler, afiyet, makam, mevki, nefsin
arzularını yerine getirmek gibi dünya lezzetlerine kavuşmaktır. Olmayacak
istekler, dirilmek yok, azap yok, yahut çalışmadan da sevap kazanma arzusudur.
Şeytanın vesveselerinde esas olan; dünya süslerini insana güzel göstermek,
insanın kalbine olmayacak istekler, arzular atamaktır. “Ömrün uzun olacak,
bütün emel ve maksatlarına kavuşacaksın, düşmanlarına üstün geleceksin” gibi
tatlı hayaller ki, bunların hepsi
aldatmacadır. (Ruh-ül Beyan)
(4)
Katade (R.A) : “İnsanın aldanmasının sebebi, şeytanın onu teşvik
etmesidir”.
Hasan (R.A): “İnsanı aldatan
ahmaklığı ve cehaletidir”.
Mukatil (R.A) : “İnsanı aldatan; ilk hatasında Allah’ın kendisini azap
etmeyip affetmesidir. (Tefsir-i Kebir)
Şu söz ne güzeldir: “Eğer sen ahiret işlerinde
Allah’ın affına, keremine, ihsanına güveniyorsan niçin dünya işlerinde Allah’ın
keremine güvenmiyorsun? Zira kış yaklaştığında, kışın uzunluğuna göre giyecek,
yiyecek ve yakacak hazırlıyorsun. Bu hususta “Allah kerimdir, ben kürk ve palto
almasam da Allah beni kışın soğuğundan korur” demiyorsun. Halbuki Hazret-i
Allah buna kadirdir. Allah-ü Teala’nın senin elbisene ihtiyacı olmadığı gibi,
senin ibadet ve tâatına da ihtiyacı yoktur. Elbiseleri kendin için aldığın
gibi, ibadetlerin de senin menfaatinedir.
Şayet bir Yahudi: “En sevdiğin yemekte sağlığına zarar vardır ve
hastalığını artırır” dese, o yemeği yemez sabredersin. Allah’ın ve
peygamberlerin sözünün, aklı ve dini noksan bir Yahudi’nin zan ve tahmini kadar
bir değeri (haşa) yok mudur ki, onların zararlı ve tehlikeli diye haber verdiği
bir işi terk etmiyorsun? (Mecâlis-i Rumi)
(5)
Ayet Meali : Ben, insanları ve cinleri;” ancak bana ibadet
etsinler”diye yarattım.(Ez-Zariyat-56)
Haber :
Davut (A.S.) Allah-ü Teala’ya, âlemlerin ve Hazret-i Adem’in yaratılış
sebebini sordu. Hazret-i Allah: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve
mahlûkatı yarattım” buyurdu
Hayırlı işleri, salih amelleri, tevbe ve istiğfar etmeyi tehir etmenin
tek sebebi nefsinin kötü arzularına muhalefetten aciz olmandan başka bir şey
değildir. Bu gerçekten zor olmakla beraber nefsinin arzularına muhalefetin zor
olmayacağı bir gün bulabilecekmisin! Halbuki Cennetin etrafı zorluklarla
kuşatılmıştır.Nefse muhalefet hiçbir zaman kolay olmayacaktır. Öyle ise
şehvetlerin kırılmasını ve lezzetlerden ayrılmayı masiyetlere devamla birlikte
temin edemezsin. Çünkü ısyan ve şehvetlere tabi olmakta nefsi helak ve afetlere
düşme tehlikesi ile karşı karşıya getirmek vardır.
Denildi ki, Allah-ü Tealâ’ dan kork ve şehvetlere uymanın
neticesinden sakın. Şehvetlerin sevinci
çabuk geçer, günahı kalır. Hiçbir küçük günahı basit görme. Çünkü onlar birbirine
eklenir, çoğalır. Zira selin başlangıcı da, bir damlacık sudur. (Mecâlis-i
Rumi)
Bazen şeytan insana: “Çok ibadet yap ki, yüksek derecelere kavuşursun”
diye hile yapar. Bunun sebebi nefsine ağır gelsin de ibadeti terk etsin diye
insanı usandırmak ve bıktırmaktır.
Hadis-i Şerif : Ebu
Hureyre (R.A.)’dan: “Gücünüz yettiği kadar ibadet ediniz.
Yani kendi kendinize fazla ibadet, evrâd-ü ezkâr yüklemeyiniz. Sonra
usanır da terk edersiniz. Siz usanmadıkça, Allah-ü Teala usanmaz. Yani siz
ibadeti terk etmezseniz, Hazret-i Allah da sevap vermeyi terk etmez.
Hadis-i Şerif : Bu din metîndir. Onun içine
yumuşaklıkla giriniz.
Açıklama : Güç yetiremeyeceğiniz şeyi kendinize yüklemeyin, sonra aciz
kalır da dini ve ameli terk edersiniz. Çünkü, çok riyâzât insanı yoldan alıkoyar.
Hadis-i Şerif : Nefsin bineğindir; ona yumuşak davran.
(6)
Hikaye : Bir kişi:” İbadetle meşhur olayım ve bu sayede
insanlar bana güvenip emanetlerini bana bıraksınlar; bende bunlardan
yararlanayım” diye yıllarca ibadet eder. Fakat hiçbir kimse kendine bir emanet
bırakmaz. Bir gün işin farkına varır, nefsini kınayıp; “Keşke bütün bu
ibadetleri Allah rızası için yapsaydım; büyük bir mükâfata nail olurdum” diye
tevbe eder. Sabahleyin bir emanet gelir emaneti getirene: “Bizimle emanet arasında
dün gecenin karanlığı vardı. Selametle git”der. (Hadimi’den)
(7)
Hadis-i Şerif : Saîd, ana karnında iken
saîddir. Şakî de ana karnında iken şakîdir. 1
Hadis-i Şerif : Saîd bazı kere şakî olur.
İki hadisi şerif arasında aykırılık var gibi görünsede yoktur.Uygunluk
şöyledir: Birincisi; Allah’ın ilmine göredir Allah-ü Teala’nın ilminde
değişiklik olmaz. İkincisi; levh-i mahfûzda yazılana göredir onda değişiklik
olması mümkündür.
Hadis-i Şerif :İbn-i Mesut (R.A.)’ın rivayet ettiği uzun bir
hadisi şerifte: Sizden her birinizin yaratılışı şöyledir; “Ana rahminde kırk
gün azıcık bir su olarak kalır, sonra kırk gün kan pıhtısı halinde olur, sonra
kırk gün bir çiğnem et parçası halinde olur. Allah-ü Teala ona bir melek
gönderir ve dört şeyi yazdırır. 1- Amelini 2- Ecelini 3- Rızkını 4- Saîd yahut
şakî olduğunu. Daha sonra kendisine ruh üflenir.
Netice, kişinin son nefesteki halini bilmeden; “Bu Cennetliktir, yahut
Cehennemliktir” diye hükmetmek doğru değildir. Son nefesi ise, yalnızca Allah-ü
Teala bilir.
Amel olmaksızın Cenneti talep etmek, günahlardan bir günahtır.
HİKAYE :
İBRAMİM ETHEM VE HAMAM PARASI.
İbrahim Ethem Hazretleri hamama girmek ister. Yanında parası olmadığı
için hamamcı kendisini hamama koymaz ve :“Parasız buraya giremezsin” der. İbrahim
Ethem Hazretleri ağlayarak şöyle yalvarır: “Allah’ım! Şeytan’ın evine parasız
girmek mümkün olmazsa, peygamberlerin ve sıddîkların evine parasız nasıl
girebilirim?”
Allah-ü Teala Kıyamet Günü: “Ey kullarım! Cennete giriniz ve
amelleriniz kadar orayı taksim ediniz.” Buyurur. Öyleyse sâlih ameller
işlemeli. Çünkü, Allah’ın azabından kurtaracak sâlih amellerdir.
Ayet Meali :Ve işte yaptığınız ameller sebebiyle mirasçı
kılındığınız Cennet budur.(Ez-Zuhruf-72 )
Cennet’e, işlenilen sâlih amellerle mirasçı olunur. Cennet, bize
babamız Hazret-i Adem’den mirastır. Eğer kâfirler:-Biz de Âdem (A.S.)’ın
çocuklarıyız. Niçin bizde Cennet’e varis olamıyoruz” derlerse; cevaben deriz
ki; İlm-î Ferâiz’de olduğu gibi, din farkı mirastan mahrum olmaya sebep olur.
Allah-ü Teala Nuh (A.S.)’a şöyle buyurdu:
Ayet Meali :Nuh, Rabb’ine dua etti ve şöyle dedi:” Ya Rabb! Şüphesiz
ki oğlum (Kenan), benim ailemdendir (sen bana ailemi kurtaracağını
va’d buyurmuştun). Şüphesiz senin vaadin haktır ve sen hakimlerin hakimisin.”
Allah buyurdu ki:”Ey Nuh!O, senin ailenden değildir.Çünkü O(nun yaptığı),salih olmayan bir iştir (o kafirdir). Binaenaleyh bilmediğin bir şeyi benden
isteme. Ben sana, cahillerden olmamanı tavsiye ederim!”.(Hüd- 45, 46)
Ebu Cehil’in oğlu İkrime (R.A), Mekke’nin fethinden sonra müslüman
oldu. Hazret-i Ebu Bekir’in hilafetinde Yermük Muharebesi’nde şehit oldu. Nuh
(A.S)’ın oğlu Kenan, iman etmeyenlerdendi; tufanda helak oldu.
Hikaye : Memün İbni Reşit halife olmak isteyince, Hişam Bin
Ali onu ayıplayarak: “Duydum ki halife
olmak istiyormuşsun. Sen bir câriyenin oğlu iken nasıl halife olabilirsin?
dedi. Memün: Allah-ü Teala hür bir kadın olan Hazret-i Sare’den İshak (A.S)’ı
yarattığı gibi Hazret-i İsmail (A.S.)’ da bir câriye olan Hazret-i Hacer’in
oğlu iken,. onun zürriyetinden
Ademoğlunun en hayırlısını yarattı; Yani asla, nesebe itibar yoktur. (Ruh-ul
Beyan, bazı kitaplarda ilavelerle beraber)
Saîd :
Allah-ü Teala’nın kendisinden razı olduğu kimse, bahtiyar kişi cennetlik olan.
Şakî : Bedbaht, Allah-ü Teala’ya ortak koşması veya isyan sebebiyle cehennemlik olan kâfir veya fâsık.
incemeseleler.com