1932 Dünya Güzellik Müsabakasında Türk Güzeli

Defile, mankenlik, podyum ve benzeri bir takım kelimelerle anlatılan çağdaş kadın pazarları; temiz, asil ve namuslu Müslüman-Türk gençlerini mazisinden, dini inançlarından, if­fet ve haya duygularından koparmak için düzenlenmiş bir tuzaktan başka bir şey değildir. Hem öyle bir tuzak ki, altın ku­pada sunulan zehirden farkı yok. Ar damarı çatlamamış, utanma duygusunu yitirmemiş hiçbir genç kız man­kenlik veya benzeri meslekler adına sahnelere, podyumlara çıkıp çırılçıplak denecek şekilde kendini teşhir edemez. Çirkin bakışlara, şehvet salgılayan ahlaksızlara muhatap olamaz. Belli ki bu türlü toplantılara, programlara gelen insanlar; daha çok şehevi hislerini tatmin etmek, hayvani duygularını okşamak için harekete geçmişlerdir.

Kısaca ifade etmek gerekirse güzellike(!) yarışmaları vb. sos­yal faaliyetlere(!); gerçekte cemiyet için, mutlaka kurtulunması gereken sosyal bir cüzzam illetidir.

Sözü 1932 senesinde yapılan dünya güzellik yarışmasına getirmek istiyoruz.

Olay 1932 yılında Belçika'nın Spa şehrinde düzenlenen bir güzellik yarışmasında geçiyor. 28 ülkenin katılmış olduğu bu güzellik yarışmasına, bizden Keriman Halis gitmişti. Yarışma bitmiş, iş sonucu açıklamaya gelmişti. İşte o zaman jüri başkanı kürsüye gelip, şöyle demiştir:

"Sayın Jüri üyeleri! Bugün Avrupa'nın ve Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir. Elbette Amerika'nın ve Rusya'nın hakkını inkar ede­meyiz. Netice bu "Hıristiyanlığın Zaferi"dir.

Bir zamanlar sokağı bile kafes arkasından seyrede­bilen müslüman kadınların temsilcisi Türk Güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu Türk kızını zafe­rimizin tacı olarak kabul edeceğiz ve onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş, bu hiç önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz, Avrupa'nın zaferini kutluyoruz ...

Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahele eden Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu, işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik.

Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avkupa'nın bu coşkulu zaferi için kaldırıyoruz. "

Bu güzellik yarışmasının değerlendirmesine bir de Türkiye cephesinden bakalım:

"Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk" kitabının yazarı Burhan Göksel, Kültür Bakanlığı yayınları içersinde yayınlanan bu eserinin 173 ve 174. sahifelerinde diyor ki:

"Gençlik yıllarımın en heyecanlı anıları arasında, Keriman Halis isimli bir Türk kızının Cumhuriyet Gazetesi'nin Türkiye'de ilk kez düzenlenen Güzellik Yarışması'nı kazan­ması; daha sonra da, "Dünya Güzeli" seçilmesi olayı vardır. Bu önemsiz gibi görünen hareketin arkasında kuşkusuz ki Atatürk vardı. Keriman Halis'in Avrupa dönüşü, Simplon Ekspresiyle Türk hudutlarına girdiği zaman, eline kendisine (Ece) diye hi­tap eden Atatürk'ün tebrik mesajı verildiğini ve sınırdan itiba­ren yapılan ve Atatürk'ten başkasına yapılmayan samimi ve büyük töreni hatırlatmaktayız.

Ona, "Kraliçe" diye hitap etmek yerine, sonradan soyadı olan "Ece" deyimini kullanmayı tercih etmişti. Keriman Ece'nin aldığı armağanların muhakkak ki en değerlisi, büyük insanın şu iltifatı idi: "Türk ırkının necip güzelliğinin daima mahfuz olduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat: Keriman, hepimizin işittiği gibi söylemiştir ki: O bütün Türk kızlarının en güzeli olmak iddiasında değildir. Bu güzel Türk kızımız ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle tanıttırmış olmakla elbette kendisini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır.

Şunu ilave edeyim ki, "Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu, tarihi olarak bildiğim için, Türk kızlarından birinin dünya güzeli intihap olunmuş olmasını, çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu tahattür ettirmeği (hatırlatmayı) lüzumlu görürüm. Müftehir olduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda (bilimsel biçimde) muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda bir tekamülün mütemadi (sürekli) tahakku­kunu (gerçekleşmesini) ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve ata­larımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette (erdemde) birinciliğini tutmaktır."39

39) Kültür Bakanlığı Yayınları/906 Atatürk Dizisi/27 Çağlar Boyunca Türk Kadın ve Atatürk/Burhan Göksel

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.  

   
© incemeseleler.com