Hastalık:

"Ka'b bin Zeyd (r.a.) den rivayet olunmuştur:

Resulüllah (s.a.v.) Gifar oğullarından bir kadını nikah­lamıştı. Onunla gerdeğe girdi. Elbisesini çıkarıp da yatağına oturduğu zaman onun böğründe bir beyazlık (sedef hastalığı izi) gördü ve dönüp yataktan ayrıldı. Sonra ''Elbiseni üzerine al" (giyin) buyurdu. Ona (mehir olarak) verdiğini (geri) almadı. 

(Ahmed bin Hanbel c. 3, s. 493.)

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, hastalığı bulunan bir kadına karşı uygulanacak bir yolu bu hadis-i şerifi ile göstermiş olmak­tadır. Bu uygulama, mecburiyet olmayıp sadece müsaade yolu­dur. Evlenen erkek, dilerse, o eşle evlilik hayatını devam ettirir, dilerse ayrılabilir. Devam ettirmeyi arzulamazsa ona yaklaşmamalıdır. Bu, işin ahlaki yönüdür.

Hukuki yola gelince: Bu kadın ile halvet-i sahih (kimsenin olmadığı yerde bir arada bulunma) cereyan ettiği için, Resul-i Ekrem (s.a.v.) mehrin tamamını bu kadına bırakmıştır.

Mehir, sahih bir anlaşmanın yapılmasıyla vacip olursa da tamamen veya kısmen, düşmeye ihtimali vardır. Mehrin ta­mamen verilmesi, şu üç sebepten birine bağlıdır:

       a) Halvet-i sahiha (kadın ile erkeğin, cinsi yaklaşmaya engel olan bir sebep bulunmaksızın bir arada bulunmaları).

b)      Cinsi mukarenet,

c)      Ölüm.

Bunlardan biri bulunduğu zaman, belirtilen mehrin veril­mesi kararlaşmış olur. Bundan sonra, ne tamamen ne de kısmen indirim yapılamaz. Ancak mehri hak etmiş bulunan kadın, dilerse bağış yapabilir.

Halvet-i sahiha, cinsi mukarenet hükmündedir. Bu sebeple, halvet-i sahiha olunca, kadın için mehrin tamamını almaya sa­lahiyet hasıl olur.

Halvetin sahih olmasına engel üç sebep vardır:

1-Kocanın birleşmeye engel olacak kadar hasta olması veya kadında, cinsi yaklaşmaya engel teşkil edecek yahut, zararlı olacak bir hastalığın bulunması,

2- Karı ile kocanın bir araya gelecekleri yerde, aklı başında üçüncü bir şahsın bulunması. İsterse ama veya uyuyan bir kimse olsun, yahut erkeğin diğer zevcelerinden biri olsun.

3- Karı veya kocadan birinin, farz veya nafile Hac yahut Umre için ihrama girmesi, Ramazan orucunu tutuyor olması, farz namaza başlamış olması; kadının adetli veya lohusa olması gibi şeylerdir.

Nafile, kaza veya keffaret yolu ile tutulan oruçlar ve farz ol­mayan namazlar mani sayılmaz.

Ölüm, ister tabii isterse öldürme ve intihar gibi bir yolla vukua gelmiş olsun, mehir vermeyi gerektirir. Çünkü mehir, ni­kah akdinin yapılması ile vacip olur. Bu akid, ölüm ile fesh edilmiş olmamakta, ancak son bulmaktadır. Esasen nikah akdi hayatın sonuna kadar yapılmış olup ölüm ile son bulmaktadır.

Ayrılmayı meşru kılan sebeplerden biri de deliliktir:

"Bir erkek kendisinde delilik veya zarar (verici du­rum) bulunduğu halde bir kadını nikahlasa o kadın, di­lerse (evlilikte) devam eder, dilerse ayrılabilir." (et-Tac c. 2, s. 300)

Ayrılmayı meşru kılan sebeplerden biri de iktidarsızlıktır. "Kim bir kadını nikahlar da ona dokunmaya (cinsi mukarenete) güç yetiremez ise, bir sene mühlet verilir. Eğer (bu müddet içinde) cima eder ise. (durumu açığa çıkmış olur). Aksi halde araları ayrılır."

(et-Tac e. 2, s. 300.)

Hadis-i şerifte ifade edilen hüküm, evlenip de cima hiç muktedir olamayanın durumunu ortaya koymaktadır. Evlendikten sonra meydana gelecek bir iktidarsızlıkdan dolayı nikahın feshi bir zamanla sınırlı olmayıp, dini hükümleri icra eden hakimin vereceği karar ile olur.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 

   
© incemeseleler.com