Takvâ sahiplerine müttekî denir. Öyle ise takvâ ne demektir, hangi mânâları içerir? Takvanın şartları ve kısımları nelerdir? Avamın ve havasın takvaları farklı mıdır?

 

 Takvâ: Ebu Abdullah Ruzbârî’ye göre, seni Allah’tan uzaklaştıran şeylerden uzak durmandır.[1]

 

Zünûn-u Mısrî’ye göre müttekî o kimsedir ki, dış yüzünü, zâhirini şeriat ahkâmına karşı çıkmak, iç yüzünü bâtınını ise illetli şüpheli olan şeylerle kirletmez.

 

Takvâ: Katıksız ve hâlis helal olan şeylere riâyetle olur. Şüphenin karıştığı yerde takvâ olmaz.

 

Bir müttekî örneği: İbni Sîrîn bir keresinde kırk külek yağ almış. Bunlardan birinde fare çıkmış, işçisi hangisinden çıktığını bilemeyince hepsi şüpheli hâle düştüğü için tamamındaki yağları döktürmüş. İşte takvâ, işte müttekî bir zât![2]

 

Ehl-i tasavvuftan takva ile alâkalı bazı târifleri aktardıktan sonra şimdi de, büyük müfessir Hamdi Yazır’ı dinleyelim.

 

Takvâ: Lügat mânâsı ile şöyledir: Vikâye, fartı siyanet yani haram ve şüpheli şeylere karşı gâyet iyi korunup sakınmaktır.

 

Diğer bir tarifle, sipere girip düşmandan korunmak demektir.

 

Şer’î mânâsı ise şöyledir: İnsanı azaba götürecek, Allahü Teâlâ’nın yasakladığı fiilleri işlemekten, emirlerini de terkten korunmaya, vikâye ve takvâ denir.

 

Bir kimsenin ehl-i takvâdan olup müttekîler zümresine dahil olabilmesi için birinci şart, büyük günahlardan içtinap, kaçınmak; ikinci şart, haram şüphesi bulunan helallerden, yani kerâhet-i tahrîmiye ile mekruh olanlardan sakınmak; üçüncü şart, (Hadis): “Kul, be’s olan şeyden sakınmak için lâ be’sebih olanı terk etmedikçe, müttekîlerden olamaz” buyurulmuştur. Açıklaması: İşlenilmesi zararlı olan küçük küçük günahlardan sakınmak için işlenilmesinde sakınca olmayan, ancak işlenilmemesi yine de iyi olanlardan sakınıp kaçınmadıkça müttekîlerden olamaz demektir.

 

Özetle; bir kişi takvâ sahibi olabilmesi için, mubah olanları bile terk etmemsi gerekir. Yani: İşlenilmesine ruhsat verilmiş, müsâade edilmiş, olabilir, denmiş şeyleri bile işlemeyi terk etmedikçe müttekîlerden olamaz.[3]

 

Şeriat kıldan ince diye buna derler.

 

Gönlümüze biraz su serpip takvânın hangi derecesindeyiz, makamımız neresi olabilir onu görelim.

 

Takvânın çeşitli dereceleri vardır, denilmiştir. Avamın takvası, şirkten sakınmak; havasın takvâsı, günahın her çeşidinden sakınmak; evliyânın takvası, yaptığı amelleri Hakk’a ulaşmak için değil de sevap kazanmak için vesile bilmekten ibarettir.[4]

 

Allah’ın fazlı olmasa, bizim yaptığımız ameller, O’na bizi kavuşturmaz.

 

Kur'an-ı Kerîm’de ittikâ ve takvâ üç mertebe üzerine zikrolunmuştur:

 

a-Ebedî cehennemde kalmaya sebep olan, Allah’a şirk koşmaktan sakınmak.

 

b-Büyük günahları işlemekten içtinap ve kaçınarak, küçük günahlarda ısrardan da vazgeçip ferâiz-i ilâhîyi edâ edip yerine getirmektir.

 

c-Kalbini Hak’tan meşgul edecek her şeyden paklayıp temizleyerek  bütün mevcûdiyeti ve âzâların zâhir ve bâtını ile Hak Teâlâ’ya teveccüh ve yönelmek ile olur. Bu: “Ey müminler! Allah’tan hakkıyla korkun” âyet-i kerimesiyle emredilen takvâyı hakîkîdir.[5] Vesselâmü alâ men ittebeal hüdâ.

 



[1] Risâle-i Kuşeyrî  S. 201 (Dergâh yayınları)

[2] Risâle-i Kuşeyrî S. 201

 

[4] Risâle-i Kuşeyrî S. 202

[5] Kur’an Dili C. 1, 168-169 (Diyanet yayınevi)

 

Batuhan Alkan / incemeseleler.com editörü (iktibas)

 

   
© incemeseleler.com