Nefis değil midir ezeli düşmanımız, hain, şeytanla mukayasesi bile yapılamayacak kadar melun, frenk kafirinden daha aşağı bir varlık. Ama bu yol öyle bir yol ki nefsin hiç suçu yok. Tüm suçlar ruhta. Peki o yol hangi yol?


Tasavvuf kitaplarında da ifade edildiği üzre Peygamberimiz s.a.v  Ashabına nefisle mücadelede iki yol tarif etmiştir.

Birinci yol nefse hücumla başlayıp riyazet ve uzletle devam eden zikri cehri yoludur.


Nefisle hücumdan kasıt onu mutlak manada öldürmek olarak düşünülmemelidir. Çünkü nefsin ölümü demek, canına kıymak demektir ki insanın kendini kasden öldürmesi manasına gelir. Nefse bir hayat sahibi olarak yapılması icap edenler ihmal edilmez.

Çünkü Peygamberimiz s.a.v."Nefis senin bineğindir. Ona iyi davran." ( "Nefsüke matıyyetüke ferfak bihâ" ) buyurarak nefse gerekli bakımın yapılmasını da emretmiştir. Atın bakımı için zamanı gelince tırnakları kesilir, nalı çakılır yedirilir içirilir ama tımar hiç bir zaman ihmal edilmez.

Bu yolda nefisle mücadele asıl olduğu için nefsani yol da denir. Birinci öncelik nefsi terbiyedir. Az yemek, aç kalmak ve susuz kalmak gibi riyazet ile ve insanlardan farklı yerlerde, dağda vb. yaşayarak uzletle nefis kötülük yapacak fonksiyonlarını etkisiz hale getirmekle terfi esastır.
Görüldüğü gibi nefis öldürülmez ama aç bırakarak susuz bırakarak zevklerden mahrum bırakarak, tabiri caizse cıyak cıyak bağırtdırarak terbiye edilir.  Nefsin en sevdiği yemeği uzun zaman yemeyerek daha sonra o yemeğin önünde nefsini düşürecek seviyeye gelen Beyazıdı Bestami hz. leri nefsini bu şekilde de terbiye etmiştir.

Diğer yol ise zikri hafi yoludur ki burada nefisle mücadele yoktur. Nefsi kendi haline bırakarak ruhu rabıta-i şerife ve zikri kalbi ile besleyen yoldur. Bu yolda ;nefsin her türlü isteği, yemek yemek, su içmek, şehevani duygularını meşru şekilde yerine getirmek gibi nefsin isteklerine helal yollardan cevap vermek esastır. "Dana eti yemeli, ! demeli " sözü bu hakikati ifade eden mizahi bir sözdür. Bu yolda asıl olan, bütün meşguliyetin ruh ile olmasıdır. İşimiz terbiye, gücümüz ruh!

Diyelim ki nefis 60 kg olan bir boksör, ve onunla maç yapacak olan nefis. Bu yolda olan bir mürid bu mücadelede, nefsi zayıflatmakla meşgul olmaz. Karşısındaki rakibi olan ruhu beslemekle meşgul olur. Karşısında 60 kg bir ruh varsa henüz nefisle mücadelede galip gelecek kabiliyet yok demektir. Rabıta ve zikri kalbiye ile ruhun kilosunu artırma nisbetinde muvaffakiyet olacaktır. Mesela 100 kg seviyesine ulaştığı zaman ruhu meleki, o zaman nefis mücadele edemez hale gelir ki maksat tamam olmuş demektir.

İşte bir yandan ruh böyle beslenirken diğer yandan da nefsi emmarede tezkiye ve tasfiye edilmiş olur. Dolayısı ile o ruh ile paralel şekilde önce nefsi levvame sonra  mülheme mertebelerinden mutmeinne makamına kadar çıkar ki bu da harbin bitmesi anlamına gelir. Nefis ezile büküle mağlubiyetini izhar edince, tüm varlığıyla ruha teslim bayrağını çekerek onunla arkadaş seviyesine ulaşır. Bu da cihadın sona ermesi anlamına gelir.

İşte bu yolda olan bir mürid, günah işlediği zaman, ya da manen zayıfladığı zaman nefse suç bulmamalıdır. Çünkü nefis, nefis olması hasebi ile rahat bırakıldığı zaman yapacakları malumdur. Asıl suç o nefse rahatlığı veren ruhtadır.

Eğer ruhu meleki nefisle mücadele edecek kadar kuvvetli değilse herhangi bir günah işlediği zaman, bir mümin olarak tabiki pişman olur ve üzülür, ancak ertesi gün ya da başka bir zaman aynı günahı tekrar işler, her zamanda işlemeye meyillidir. O halde mürid, nefsi rahatça hareket edip kolunu sallaya sallaya istediğini yapar hale geldiği böyle  zamanlarda, yapması gereken, hızlı bir şekilde rakibi olan, zayıf olan, aciz olan ruhu besleyerek nefsin karşısına güçlü bir rakip olarak çıkarmaktır.
İşte günah işlendiği zaman istiğfar çekmek, tesbih namazı kılmak, nafile ibadetlere ağırlık vermek ruhu beslemek olarak düşünülmelidir.


Miftahulkuluub / incemeseleler.com editörü
24.05.2009

   
© incemeseleler.com