Salât: İmâdı din, İsâmı yakîn, re'si kurubât, gurrei tâattır (2). Salât, kitap ve sünnette, imanın tâlisi, yâni ikincisidir (3).

$

«.... ki onlar gaybe iman eder, namazı da dosdoğru kılarlar.» (Bakara: S) buyurulduğu gibi, hadis-i şerifte de:

$

«İslâm beş -temel- üzerine kurulmuştur. Allahtan başka tanrı olmadığına ve Muhammed onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kâbeyi haccetmektir.» buyurulmuştur (4).

Nassan böyle olduğu gibi, fiilen ve vücuben de böyledir. Çünkü, çok kere, imandan sonra, vâcip yâni, mütehattimi zimmet olan Salâtın ifâsıdır. Zira, salâtın esbabı olan vakitler, hemen geçicidir. Zekât, oruç, hac öyle değildir. En önce vâcip olan, kelimeteyni şehâdeteyn, sonra salât, ondan sonra da zekâttır (5).

Fazileten dahi, namazın sair ibadetlere tekaddümü vardır. Namazın, ibadetin efdali olduğunda icmâ mün'akittir. Şu delil ile ki, îmandan sonra hangi amel efdaldir, sualine cevapta: «Vaktinde kılınan namazdır» buyrulmuştur.

Hidaye şarihi Ekmelid-dinin tâbirince: Salât, farizai kaime ve şeriati sabitedir. Onun farziyyeti, kitap ve sünnet ve icmâı ümmet ile mâruf tur. Kitabı Kerîmde Namazı dosdoğru kılın! (Bakara: 43) buyurulduğu gibi, Namazları ve vustâ namazını muhafaza edin (Bakara: 238) dahi buyurulmuştur. İkinci âyet-i kerime, namazın hem farz olduğuna ve hem de beş olmasına delildir. Çünkü, o âyet-i Celîlede, cemîi salâvatın muhafaza ve ikamesi emr olunmakla beraber, onlara bir de, salâtı vustâ atfedilmiştir. Beraberinde, bir vustâ tasavvur olunabilecek, «Cem'in» en azı ise dörttür. (Ekalli mütesâviyeyne münkasem) iki çift adede, tek adet, tavassut ederse, bütünü beş olur (6).

Sünnette, yani hadis-i şerifte dahi:

«Muhakkak ki Allah kadın ve erkek her müslümana beş vakit namazı farz kılmıştır.» buyurulmuştur. Ve bu, ehadisi meşhuredendir.

İcma dahi delildir ki, zamanı hazreti Resûlullahtan bugüne kadar, kimse, red ve inkâr etmemek üzere, beş vakit namazın farziyyetine ümmet, icmâ ve ittifak edegelmiştir. Meş'rûiyyetini inkâr eden, ihtilâfsız kâfirdir.

Salâtın farz edildiği vakit, leylei mi'raçtır ki, beş vakit namaz, o leylei mübarekede farz olmuştur. Hicreti seniyyeden bir buçuk sene (on sekiz ay) öncedir (7).

Farz olan namazların vakitlerinin adedi, ileride bildirileceği üzere beştir. Onların rekâtlarının adedi de on yedidir. Dördü öğle, dördü ikindi, üçü akşam, dördü yatsı, ikisi sabahtır (8).

Salâtı magripten mâdâsı, aslen ikişer rekât olarak farz olmuş iken, onlar hali sefere has kalıp, hazarda, salâtı fecirden mâdâya, hicretten sonra ikişer rekât ziyade edilmiştir.

Salâtın farz kılınmasının hikmeti, nimetlere şükür ve günahı örtmektir. Her vaktin namazı, o vakitte bulunmanın ve ona müterettip, daha nice (Cenab-ı Hakkın mütevâli) nimetlerinin şükrü olduğu gibi, hem de günahların kefaretinin sebebidir. Peygamberimiz (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) efendimiz hazretleri «Bana haber veriniz, sizden birinizin kapısı önünde bir nehir olsa da, her gün, günde beş defa o, nehirde yıkansa, hiç kiri kalır mı? (kalmaz.) dediklerinde: İşte beş vakit namazın hal ve şanı, odur ki, Hak celle ve âlâ hazretleri onlar ile hataları mahveder.» buyurmuşlardır.

Salâtın asıl sebebi, icâbı hak, ve hitâbı cenâbı kaadiri mutlaktır.

Zâhiri sebepleri: Kullara kolaylık olmak üzere meşru olduğu vakitlerdir (9). Mâverdi demiştir ki, salâvâtın vakitlere bağlanması vakitlerin tevâlisinin kulluk duygusunu yaşatmaya ve huzuu devam ettirmeye sebep olduğu içindir ki, Zülcelâl ve'1-ikrâm teâlâ hazretlerinden rehbet ve rağbet (Havf ve recâ) münkati olmamakla, güzel ahlâk ber-devam ve dünya işleri dahi intizam ve tertibine ulaşmış olur.

Salâtın şartları aşağıda zikredilmiştir.

Salâtın hükmü, dünyada borcun ödenmesi (vâcibin zimmetten sâkıt olması) ve ukbada sevap hâsıl olmasıdır. (Eğer musâlli muhlis ise, çünkü mürâinin sevabı yoktur) (10).

Salâtın erkânı, şartlariyle beraber zikrolunur.

Salâtın sıfatı: Ya farz, ya vâcip, yahut sünnet olmaktır. Nitekim, İnşallahü teâlâ, zikr ve tafsil olunacaktır.

Salâtın edâsı keyfiyeti mânâsına olan, salâtın sıfatı mesâili, (keyfiyeti terkibi ef'âli salât) başlığıyla, ayrıca anlatılacaktır.

Namazın farziyyeti yani, şahsın onunla cezmen mükellefiyeti için, üç şey şarttır: İslâm, akıl, bülûğ. Ve lâkin, (kız, erkek) çocuklar, yedi yaşlarında namaz ile emrolunur (11).

On yaşlarında, çocuklar namaz için takatleri hasebiyle zecr olunmak üzere el ile darbolunur (12). Kendilerine merhameten, değnek ile darbedilmez! (13). Eliyle üçten ziyade dahi vurulmaz (14).

Âkil bâliğ olan her müslümana, beş vakit namaz farzı ayindir. Onda aslâ. vekâlet cari olmaz. Yâni, hiç kimse, hiç kimsenin namazını kılmış olamaz (15). Farz olduğunu itikat ile beraber, tekâsülen namazı terk eden fasıktır. Kılıncaya kadar, habsolunur (16).

------------------

(2) İhyâi ulûmda böyle yazılıdır. Hikemi Atâiyyede, Salât: kalbi, günahlarınpisliklerinden temizler ve gayip kapısını açar, denmiştir.

(3) Salât, dinin direği ve imanın ikincisidir. Zâhir ve batın nimetlerine şükraneolarak, meşru olmuştur. Zira ki, onda hem âmâl-i cevarih, hem de ef'al-i kalp vardır.Namaz, bütün ta'zim nevilerini cemetmiştir.

(4) İkame-i salât, namazın erkânını tadil edip, onu meyl (iğrilmek) ten korumaktır ki, doğrultmak mânâsınadır. Yahut kaim bi-l-emir mânâsından alınmıştır.Veyahut ikame-i salât, namazı edadan ibarettir. Kur'ânı Kerîmde, musalliler medihmakamında ikamet vasfı ile yad duyurulmaktadır.

(5) Bu tertip, ilmi usulde, hukukullahın sekizinci envaınca olan tertibe muvafıktır.

(6) Tefasirde, iki vecih mübeyyen olup, biri onun mutavassıt mânasına olması ve diğeri efdâl manâsına gelmesidir. Salâtı vustânın tayininde akvâl var ise de, ekseri ulemâ kavlince, Salâtı vustâ, ikindi namazıdır. Gündüz namazları olan sabah ve öğle ve gece namazları olan akşam ve yatsı namazları aralarında vâki olduğu için, vustâ tesmiye olunmuştur.

(7)Hicreti mukaddesei nebeviyyenin, Rebiûl-evvelde vukuu hasebiyle, şehri Miracın, Recep olması belli olur. Tahtâvînin ve İbni Âbidinin dahi ifadeleri veçhile, bütün ülkelerde, Recebin yirmi yedinci günü, leyle-i miraç olarak kabul ve ihya edilmektedir.

(8)Vâcip, sünnet, müstahap olan namazlar, bu hesaptan hariçtir ki, vâcip olansalâtı vitir, hesaba dahil edilirse, günlük vazife rekâtları yirmiye bâliğ olur. Bir okadar da rekât, sünnet vardır; sünneti fecir iki, sünneti zuhur dört ve iki, sünnetiasır dört, sünneti magrip iki, sünneti işa dört ve ikidir.

(9)Malûm olsun ki, bir nefsi vâcûp ve bir vücûbi edâ ve bir de vücûdi edâvardır. Ve bunlardan her birinin; birer sebebi hakikisi ve birer de sebebi mecazisivardır. Nefsi vücûbun, sebebi hakikisi, Cenâb-ı Perverdigârın icâbı ezelisidir. Çünkü, Ahkamın mucibi, ancak zatı ecel ve âlâdır. Lâkin icâbı hak, bizim muttali olamadığımız bir gayb olmakla, Hak celle ve âlâ, bize yüsür ve sühûlet olmak üzere,bir takım «zahiri mecazi» sebepler ihsan kılmıştır. Bahsimize nazaran, o sebepler,vakitlerdir. Şu delil ile ki, Güneşin batıya yönelmesinden gece karanlığı bastırıncayakadar namaz kıl! Sabah namazını da kıl! (Isrâ: 78 buyurmuştur. Vakitlerin teceddüdü ile vücûp dahi teceddüt edegelmiştir. Vücûbi edanın, sebebi hakikisi, Hitabullahtır, ki Cenâb-ı Hakkın, onu bizden istemesidir. Sebebi zahirisi, «Akimüs-salât» gibi,istemeğe delil olan, sigai emriyyedir. Nefsi vücûp ile vücûbi edânın farkı: Vücûp,şügli zimmetten ve vücûbi edâ talebi tefriği zimmetten ibaret olmasındadır. Vücûdiedanın sebebi hakikisi, onu Cenâb-ı Hakkın halk ve icat buyurmasıdır. Sebebi zâhirisi, kulun, ona istitâatıdır ki, o da fiil iledir.

(10) Zahireden menkul olan buna muhalif rivayette: riyâ ancak, sevabın tezaufunu selbeder denmektedir. Bazılar, feraiza riyâ girmez, derler.

(11) Oruç dahi namaz gibidir. Sabi o yaşta, oruç ve namaz ile emrolunur. Şarapiçmekten nehy olunur. Hayır işlemeğe alıştırılır. Kötülüklerden sakındırılır. Zâhirolan, bunlar veliye vâcip olmaktadır.

(12) Bu iş, veliye vâciptir.

(13) Darbın, değneksiz olması, bir karineye mebnidir ki, o da değnek ile olandarbın ancak, bir mükelleften sâdır olan bir cinayet hakkında meşru olmasıdır. Sabinin ise, cinayeti yoktur. Diğer bazı eserlerde, buna dair delâlet vardır.

(14)On yaşında, çocukların yatakları dahi ayrılır. Hadis-i şerifte böyle buyurulmuştur.

(15) Dürrü Muhtârın sıfatı salât kubeylinde, ve reddi Muhtârda mezkûr olduğuüzere, âmil için, amelinin ecrini diğerine vermek vardır. İnsan kıldığı nevâfilin sevabını dahi, başkasına bağışlayabilir. Düşmanların gönlünü yapmak için, namazkılmak, yâni Allah için kıldığı namazın sevabını, kendi hasmını hoşnut etmek için,onlara bağışlamak fayda vermez. Çünkü, hasım affetmeyebilir. Bu halde sevap, salât ona kılınmış olmakla zayi edilmiş olur. Hasım sahibi olan kimse, nevafildendilediğini, sevabını hibe etmeyerek, Allah için kılar. Eğer hasmı ya tekerrümen veyahut Cenâbı Hakkın rızasıyle affederse salâtın sevabı kendine olur. Ve illâ yânihasmı affetmezse, onun hasenatından alınıp hasmına verilir. Hasenatı, biterse, mazlûmun seyyiatından alınıp ona verilir. Sadaka dahi, salât gibidir. Bir dank (dirhemin altıda biri) hak için cemaatle kılınan salâtı makbuleden, yedi yüz namaz sevabıalınacağı, eserde varit olmuştur.

(16) Müellif târiki salâtın hükmünü, salâtı vitirin önünde zikretmiştir!

   
© incemeseleler.com