Ashâb-ı yemîn veya ashâb-ı meymene, kelime olarak sağcılar, sağın adamları, sağ taraf insanları demektir. “Yemîn”; sağ, sağ taraf, uğur, kuvvet, yemin mânâlarına olduğu gibi, “meymene” de uğur, bereket ve sağ taraf mânâlarına gelmektedir. Dînî ıstılâhımızda ise, âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan kişiler demektir. Bugünkü siyâsî ve iktisâdî mânâdaki sağcılık ve solculukla bir alâkası yoktur.
Kur’ân-ı Kerim’de, ashâb-ı yemîn’den şöyle bahsolunmaktadır:
“Ashâb-ı yemîn, nedir ashâb-ı yemîn? Dikensiz kirazlar, meyveleri tıklım tıklım muz ağaçları, yayılmış gölgeler, çağlayarak akan sular, bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan birçok meyveler arasında ve yükseltilmiş döşekler üstünde (hûrilerle)dirler. Hakikat biz o hûrileri, yepyeni bir yaratılışla yarattık. Onları bâkireler kıldık. Eşlerine düşkün ve (onlarla) yaşıttırlar. (Bunlar), ashâb-ı yemîn içindir; birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerdendir.” (S. Vâkıa, 27-40)
Meallerini naklettiğimiz bu âyetlerde, ashâb-ı yemîn’in cennetteki hayatları anlatılmaktadır. Âyetlerin tefsirinde, cennet ehlinin 30 veya 33 yaşlarında gençler olarak cennete girecekleri; hûrilerin, doğum vak‘ası olmaksızın yaratılacaklarına dair îzahlara yer verilmiştir.
Yine Kur’ân-ı Kerim’de, “Muhakkak ki sizin üzerinizde muhâfızlık eden çok şerefli kâtipler vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir (ve yazar)” (S. İnfitâr, 11-12) buyurularak, insanların her yaptığı şeyi kaydeden “Kirâmen kâtibîn” meleklerinden bahsolunmaktadır. Bu melekler, “amel defteri” denilen, fakat mâhiyeti bizce bilinmeyen bir deftere insanların yaptıkları her şeyi kaydederler. Her insanın bir amel defteri mevcuttur. Bu defterler, âhirette, bazılarına sağ, bazılarına ise sol taraflarından verilecektir. Amel defteri sol taraflarından verilenler, cehennemlik olanlardır; sağ taraflarından verilenler ise, cennetlik olan kişilerdir. Bu sebeple, yukarıda da zikrettiğimiz gibi bunların alâkaları, günlük hayatta kullanılan mânâlarıyla değil, îman ve inkâr iledir.
Cenâb-ı Hakk, cümlemizi ashâb-ı yemîn arasına ilhak eylesin. Âmîn...



Ashâb-ı şimâl veya ashâb-ı meş’eme... Bu iki terkip lugaten, sol taraf insanları veya solcular demektir. “Şimâl” kelimesi, lugat mânâsı itibariyle sol ve uğursuzluk mânâlarına olduğu gibi, “meş’eme” de kötülük ve sol taraf mânâlarına gelmektedir. Bu iki mefhum, Mekke’de nâzil olan Vâkıa sûresinde şöyle geçmektedir:
“Ashâb-ı şimâl, nedir ashâb-ı şimâl? İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde ve kapkara dumandan bir gölge altındadırlar ki, (o gölge) ne serindir ne de faydalıdır. Çünkü onlar, bundan evvel keyiflerine düşkündüler (sefâhete dalmışlardı). O en büyük günah (şirk) üzerinde israr ediyorlardı. Bir de, ‘Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra, biz mi diriltilip kaldırılacağız? Evvelce geçmiş atalarımız da mı?’ diyorlardı.
“De ki: ‘Şüphesiz hem evvelkiler, hem de sonrakiler, mâlum bir günün muayyen vaktinde mutlaka toplanacaklardır. Sonra siz, ey sapıklar, yalancılar! Elbette bir ağaçtan, Zakkum ağacından yiyeceksiniz. Öyle ki, karınlarınızı hep ondan dolduracaksınız. Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.’ İşte ceza gününde onlara (çekilecek) ziyâfet budur!” (Âyet: 41-56)
Bu sûre-i celîle, kıyâmet ve sonarasında vukû bulacak hâdiselerden bahsetmektedir. O bakımdan bu iki mefhumdan yani ashâb-ı şimâl ve ashâb-ı meş’eme’den maksat, âhirette amel defterleri sol taraflarından verilecek olan kimselerdir. Ashâb-ı yemîn’de olduğu gibi bunların da, günümüzde kullanılan iktisâdî veya siyâsî alandaki mânâlarıyla herhangi bir alâkası yoktur.
Allâhü zû’l-Celâl ve’l-Kemâl hazretleri, Ümmet-i Muhammed’i ashâb-ı şimâl’in şerrinden muhâfaza buyursun. Âmîn...

Fazilet

   
© incemeseleler.com