Tasavvufu inkar eden kişilerce çok dillendirilen bir husus, “Meded ya Hazreti Üstaz” vb. ifadeleri kullanmakla, Allahtan değil de, kuldan imdat bekliyorsunuz. Bu ise şirktir, şeklinde bir yaklaşım getiriyorlar. Peki bu meselenin aslı nedir?


Tasavvufta tevessül  konusuna giren bu bahisle alakalı Maide suresinde şu ayeti kerime ifade edilmektedir.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya yol (vesile) arayın.” (Maide 35)
İsmail Hakkı Bursevi Hz. Bu ayeti şu şekilde tefsir etmektedir.
“Bu ayet açık bir şekilde vesile aramayı emretmektedir. Allah’ a vuslat ancak onunla gerçekleşir.Vesileden maksat hakikat alimleri ve tarikat şeyhleridir. Nefsin isteklerine göre amel, onun varlığını, yani varlık duygusunu artırır. Mürşidin işaretine uygun olarak nebilerin ve velilerin yol göstermesiyle amel etmek ise nefsi varlıktan kurtarır, hicabı kaldırır ve talibi  Rabbine ulaştırır.” (Bursevi, 2005: 543).

Abdullah b. Amrın, ezan okunduktan sonra dinleyenlerin ne söyleyeceğine dair rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulur:
“Müezzini işittiğiniz zaman, siz de onun söylediklerini tekrar edin. Sonra bana salavat getirin. Kim bana bir salavat-ı şerife gönderirse Allah Teala da ona on mislini gönderir. Daha sonra bana vesile isteyin. Zira vesile cennette bir yerdir. Orası, Allah’ın kullarından sadece bir kul içindir. O kulun ben olmamı arzu ederim. Kim benim için vesile isterse şefaatim ona helal olur.” (Buhari, Ezan, 8; Muslim, Salat, 11).

Tasavvuf terminolojisinde İstiğase, Sıkıntılı durumlarda müridin şeyhinden ve zamanın kutbundan himmet yoluyla yardım etmesini dilemektir. Himmet denilen dua, yüksek seviyede seyreden isteme gücü ile Allah’tan istemektir. Yardım Allah’tandır, mürşitten değildir.
İstimdad,“Meded ya şeyh! diyerek maneviyat üstatlarından yardım istemektir. Allah dilerse bu yardım isteğini maneviyat üstadına duyurur. Üstat da Allah’a dua eder. Allah kabul ederse yardım darda kalana ulaşır. Darlıktan kurtaran Allah’tır; şeyh değildir. Şeyh kurtardı diyen şirke düşer.

Gündelik hayatımızda bile herhangi bir önemli işimizde, meramı daha güzel ifade edecek, nazı geçecek kişileri aracı kılarız. Allah’ın sevgili dostlarını kendisine üstaz edinmiş kişilerde herhangi bir isteklerinin Cenab-ı Hakk’a daha hızlı ve kabul görür biçimde ulaşması için bu tür ifadelerle tevessül ederler. Çünkü onların samimiyetleri, içtenlikleri, yalvarmaları şeklen değildir. Bu meyanda şu kıssa zikredilebilir.

Nakşibendi’ye şeyhlerinden Ebul-Hasan-ı Harakani’ den  yolculuk tehlikelerinden koruyacak bir dua isteyenlere o, “Herhangi bir talihsizliğe uğrarsanız benim adımı zikredin!” demiştir. Bu cevap onların hoşuna gitmemiş, seyahat sırasında saldırıya uğramışlar ve içlerinden sadece birisi, Harakani’ nin adını anmış ve eşkıyaların gözünden kaybolmuştur. Mallarına da zarar gelmemiştir. Diğerleri bütün mallarını kaybetmiş oldukları halde memleketlerine dönerek bu durumu şeyhe sorunca,
şeyh de şu anlamlı açıklamaları yapmıştır:  “Siz Allah’a şeklen yalvarıyorsunuz. Oysa ben O’nu gerçekten anıyorum. Bundan dolayı siz beni anar ve ben de sizin adınıza Allah’ı anarsam, dualarınız kabul olur.” (Nicholson, 1978: 116; Bardakçı, 1999: 41).


Hakiki anlamda tasarruf, Hakk’ındır. İnsan-ı kamil, bu tasarrufun sadece bir mazharı, yani görüntüsüdür. Derviş veya mürid, insan-ı kamil olarak gördüğü şeyhinden veya tarikat pirlerinden bu şekilde yani “Ey şeyh! Beni kurtar!” diye medet beklerse isteğini Allah’a arz etmiş sayılır. Hareket noktası böyle olunca dini bir tehlikenin olmadığı sonucuna varılabilir. Çünkü bütün fiiller Allah’ındır, kudret ve kuvvet sadece O’na aittir. Ancak istimdat edilen kişinin bizzat kendisinde bir varlık görüp talep ondan olacak olursa, elbette ki caiz olmaz, sahibini şirke düşürebilir.

“Medet Ya Üstaz! “ dese bu kişi bu sözü ile şunu kastetmektedir:
Benim şeyhim Allah’ ın dostudur. Cenab-ı Hak bu dostunun hürmetine duamı kabul edip beni muradıma nail eder. Kainatın ve bütün işlerin yegane sahibi Allah’tır. Allah’tan başka her şey sebeptir. Örneğin bir kişi “Su içtim, susuzluğum gitti, ilaç aldım iyileştim vb.” Dediğinde bunları mecaz olarak söylemekte, bunların gerçek failini yani Allah Teala’yı söylememektedir. “Medet ya Resulallah!” , “ Medet ya şeyhim!” gibi ifadelerde de durum aynıdır. Gaye burada onların Allah katındaki kıymetleri ve dereceleri sebebiyle Allah Teala’ nın yardımı ve yaratmasıdır. Aksi bir niyet ve düşünce sebeplere takılarak gerçek fail olan Allah’tan gafil olmaktır, sapıklıktır.

“ Ya Rabbi! Hazreti Üstazımızın, piranımızın hürmetine beni, anne-babamı ve evlatlarımı Salihlerden eyle!” diye dua etmek ayette ifadesini bulan bir vesiledir. Ancak vesileyi, yani aracı amaçlaştırmak şirktir, küfürdür. Orneğin, “ Ey Üstazım! Beni, anne-babamı ve evlatlarımı Salihlerden eyle!” diyen bir kimse, bu ifadesiyle üstazını Allah’ ın yerine koymuş, onu ilahlaştırmış olmaktadır ki bu, şirktir ve küfürdür.

Açıkça söylemese bile tevessül eden sanki şöyle demek ister:
“Allah’ım! Ben falan kişinin seni sevdiğine, senin için amel edip yolunda çalıştığına inanıyorum. İnanıyorum ki sen de onu seviyorsun ve ondan razısın. İşte bunun için falan kulunu seviyor ve ona muhabbetimden dolayı şöyle şöyle istiyorum...”

 

Kemal Ekrem Soylu – Araştırma
incemeseleler.com

 

   
© incemeseleler.com